31 Aralık 2008

2009'DA; UMUTSUZLUKLAR UMUDA DÖNÜŞSÜN...

Yeni yılda;
bütün
sevdiklerinizle
beraber,
sağlık,
esenlik,
mutluluk
ve
bol şans
dilerim.

Dünya'ya da barış ve huzur getirmesi umuduyla...
Yeni yılınız kutlu olsun

30 Aralık 2008

50 SARIŞIN EL ELE !..


Bilmem aranızda izlenler var mı? Ben de rastlantı sonucu gördüm.

FOX TV'de yeni başlayan bir yarışma programı. Orjinal adı "Beat The Blondes" olan yarışma, Fox Tv'de "Mehmet Ali Erbil'le 50 Sarışın" adıyla yayınlanıyor. Cumartesi akşamları saat 21:00'de yayınlanan yarışmanın özellikleri kısaca şöyle; Bir erkek yarışmacı, 50 sarışın kadına karşı yarışıyor. Erkek yarışmacı ve sarşınlara aynı soru yöneltiliyor. Ancak, burada ince bir nokta var ki, işin en en önemli ve hassas noktası burası. Erkek yarışmacıya, sorulardan seçme şansı tanınıyor. Seçerken de, kendisinin cevabını bilip de, sarışınların bilme olasılığı düşük olabilecek olanları bulması. Yani, erkeler neleri bilir veya kadınlar neleri bilemez. Yarışmanın ana strajejisi bu anladığım kadarıyla.

Yarışma, iki bölümden oluşuyor. 1. Bölümde, 10'ar kişilik gruplar halinde yarışan 50 sarışından, 25'ini elemesi gerekiyor. Sorulara yanlış yanıt veren erkek yarışmacı eleniyor ve yerine başka bir yarışmacı geliyor. Erkek yarışmacının burada bulması gereken, yanlış yanıt veren sarışın. Eğer, cevap vermesini istediği kadın doğru yanıt vermişse, yeni bir soruya geçiliyor. Yanlış yanıt veren sarışın eleniyor.

Eğer, erkek yarışmacı 2. Bölüme geçebilirse ve tüm sarışınları eleyebilirse alacağı miktar 1 Milyon YTL.

Gelelim yarışmanın ne amaçla yapıldığına; Amaç aptal sarışın imajını ortadan kaldırmakmış. Acaba, o imajı daha da perçinlemek olmasın diyorum. Çünkü, akıllı sarışın bulmak için yapılan eleme sınavında, 90 adaya çok basit sorular sorulmuş. Bu sorulardan, Türkiye'nin komşularını hiç bir aday yanıtlayamamış. TBMM'nin kuruluş tarihini ise adayların %38'i bilebilmiş. Fakat, sarışınların %80'i Las Vegas'ın ABD'de olduğunu bilmiş ve "Yaprak Dökümü"nün yazarı Reşat Nuri Güntekin'in kim olduğu sorulunca, bilenler %99 rakamına ulaşmış.

......

Ben bu konuyu, sarışınlarla ilgili bir fıkra ile bağlamak istiyorum. Ne dersiniz?..

Uçakta seyehat eden uyanık bir avukat ile bir sarışın bayan yan yana oturmuşlar. Avukat seyahatin eğlenceli geçmesi için sarışın bayana der ki; "sizinle bir oyun oynayalım" teklifinde bulunur.

Bayan oyunun ne olduğunu sorar. Avukat, "ben size bir soru soracağım, bilemez iseniz siz bana 5 dolar vereceksiniz. Daha sonra Siz bana bir soru soru soracaksınız eğer ben bilemez isem size 50 dolar vereceğim." der.

İlk soruyu avukat sorar. "Dünya ile ayın arasında ki mesafe ne kadardır?" Sarışın bayan tek kelime etmeden çantasından 5 dolar çıkarıp uyanık avukata verir.

Sarışın bayan bu defa avukata sorar. "Yüksek bir yere çıkarken üç ayakla çıkan, inerkende dört ayakla inen şey nedir?" Avukat düşünür taşınır cevabı bulamaz. çıkarıp 50 doları sarışın bayana verir.

Avukat dayanamaz ve sorar, "sorunun cavabı neydi?" Sarışın bayan yine tek kelime etmeden çantasından 5 doları çıkarıp uyanık avukata verir.

27 Aralık 2008

Gül sunan elde, daima bir miktar gül kokusu kalır.


Sakın yanlış anlayıp, devam etmekte olan kampanyadan bahsedeceğimi düşünmeyin. Öyle sanıp da, hemen klavyenize sarılıp, şuna bir aferin, ya da fırça çekeyim diye kalkışmayın.

O iş bitti benim için. Yani kampanya meselesi. Benim meselem kendimle. Bazen nasıl oluyorsa oluyor, hata üstüne hata, gereksiz boşboğazlık ve bir sürü çocukça hareketler yapıyorum. Bunları elimde olmadan, istem dışı yapıyorum.

Kimi zaman da, başkaları beni yanlış anlıyor. Sözlerime farklı anlamlar yüklüyorlar. Hiç benim düşünmediğim şeyi söylediğimi ve bu sölerden kırılıp üzüldüklerini söylüyorlar.

Yanlış anlayıp üzülenlere bir sözüm yok tabii ki. Arada bana da oluyor öyle durumlar. Karşımdaki kişinin sözlerini yanlış anlayıp triplere girdiğim çok olmuştur. Bazı zamanlar bana bir haller oluyor, insanları kırıyor ve üzüyorum. Bunun nedenini ve hangi durum ve zamanlarda yaptığımı tahlil etmem lazım.

Bu günlerde yine aynı şeyler olmaya başladı. Sanki özür kampanyası benim kampanyamış gibi, durmadan özür dilemek zorunda kalıyorum. Daha dün 3-4 kişiden özür dilemem gerekti. Bunların bazısı sözlerinin yanlış anlaşılmasından kaynaklandı. Diğerleri ise, benim yanlışlıkların yüzünden.

Yalnız bir huyum var, birini bilerek veya bilmeyerek kırdıysam ve üzdüysem. Daha doğrusu üzüldüğünü ve kırıldığını farkedip öğrendiysem; Ondan beni affetmesini mutlaka isterim ve her zaman istemişimdir. Çünkü, özür dilemenin bir erdem olduğuna inanırım. Özür dilemenin, kişileri küçültmeyeceğini, aksine kişileri yücelteceğine inanırım.

Ama bir de benim gibi zırt pırt özür dileyen kişiler içinde, "hem yapıyor, arkasından da özür diliyor" sözlerini çok duyduğum için, asıl olanın özür dilememizi gerektirecek davranışlardan kaçınmamız gerekir.

Bahsetmeyecektim, fakat yeri geldiği için bir parantez de onun için açmam gerektiğini düşündüm. Özür dilemenin, şahsi bir davranış olduğunu, toplumsal bir özür dilemenin yanlış ve gereksiz olduğunu düşünüyorum. Güya bu konuya girmeyecektim. Ama dedim ya, dilim durmuyor ki, düşündüğümü söylemezsem çatlarım. Bu konuda da beni mazur görün artık. Malum, düşündüğünü ifade etme özgürlüğü var.

Bu güne kadar kimleri kırıp üzdüysem, hepinizden özür dilerim. Beni affedin ne olur. Sizleri, hepinizi çok seviyorum.

Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalınız... Barış, sağlık ve mutluluk dileklerimle... Yeni yılınız kutlu olsun.

Foto : deviantART

25 Aralık 2008

Sanal Evlilikler Gerçeğe Dönüşüyor!

Bir çok kullanıcı için Second Life, aslında 3 boyutlu online bir oyundan çok daha fazla bir anlam taşıyor. Gerçek dünyaya nazaran çok daha az çalkantılı, kendine has ekonomisi ve birbirinden mutlu sakinleriyle pek çok kişi için bir kaçışı temsil ediyor. Second Life'ta, insanlar, toprak, ev sahibi olmakla kalmıyor, aynı zamanda hoşlandıkları kişilerle 'sanal evlilikler' yapabiliyorlar. Kimi zaman sanal ortamda yaşananlar, gerçek dünyada da hayat bulabiliyor.

Sanal ortamda başlayan aşklar her zaman evlilikle noktalanmayabiliyor. Ancak, tıpkı geçtiğimiz günlerde Second Lfe'ta yaşandığı gibi, bunun tersi de olabiliyor. 2003 yılında internet kullanıcılarına bir başka gezegenin kapılarını aralayan 'sanal dünya' Second Life'ta, yaşanan oyunlar kimi zaman gerçeğe dönüşebiliyor. Oyun gereği, 'sanal dünyada' evlenerek birbirlerinin olan iki kişi, tanışmalarının ardından gerçek hayatta da aynı kararı alabiliyorlar.

İngiltere'de, farklı iki şehirde yaşayan Nina Allam ve Sean Barbary'ı gerçek dünyada buluşturan, sanal ortam Second Life'da filizlenen aşkları oldu. Second Life'ta, kendilerine tropikal bir ada dahi bulan çiftten, Londra'da oturan Nina Allam ile kendisinden 5 saat uzakta Cornwall'da yaşayan Sean Barbaryla telefon ve web cam aracılığıyla bir kaç kez görüştükten sonra buluşma kararı aldılar. Sanal dünyada, Brie Janick ve Seany1235 Blinker adlarını alan Nina ile Sean, geçtiğimiz Haziran ayında Second Life'ta evlenmişlerdi. Nina ve Sean, gazetecilere, birbirlerinden çok hoşlandıklarını ifade ettiler.

Bir çok kullanıcı için Second Life, aslında 3 boyutlu online bir oyundan çok daha fazla bir anlam taşıyor. Gerçek dünyaya nazaran çok daha az çalkantılı, kendine has ekonomisi ve birbirinden mutlu sakinleriyle pek çok kişi için bir kaçışı temsil ediyor. Second Life'ta, insanlar, toprak, ev sahibi olmakla kalmıyor, aynı zamanda hoşlandıkları kişilerle 'sanal evlilikler' yapabiliyorlar. Kimi zaman sanal ortamda yaşananlar, gerçek dünyada da hayat bulabiliyor.

Sanal ortamda aylar süren birlikteliğin ardından gerçek hayatta da tanışmaya karar veren bir başka çift, Sharon ile Nigel, tanışmalarının üzerinden 3 ay gibi kısa bir sürenin geçmesinin ardından birlikte yaşamaya karar verdiler. 5 ay sonrasında nişanlanan çift, Mayıs 2009'da evlenmeyi planlıyor.

Second Life, vatandaşlarından Captive007 Latte ile Roach Benelli, sanal ortamda 2007'nin Ağustos ayında evlenen bir başka çift. Gerçek hayatta tanışan, ancak birbirlerini Second Life'ta 'tanıyan' çift, geçtiğimiz Haziran ayında evlilik kararı aldı.

Gerçek hayatta, önümüzdeki yaz evlenme kararı alan SeasonedRed Halfpint ile Darrius Beresford çifti ise şimdilerde Second Life'da yaşayan 'müstakbel' gelin ve damat adaylarına ekonomik 'evlilik paketleri' sunuyor. Kimbilir, belki de gerçek hayatta kırılganlıklara feda edilen, ıskalanan mutluluklar, sanal ortamda daha kolay yol alıyor. Second Life'tan, daha fazla evlilik haberleri gelirse şaşırmayın!

Kaynak : Turk.internet.com Murat Çehreli

24 Aralık 2008

Sağ olasın, Google amca...


Google amcaya ne kadar teşekkür etsem azdır. Geleni gönderiyor sağ olsun...

porn :

Valla sana yeminle yeni bitti. Onun yerine popcorn versek...

arzu sex :

Onu arzulamayan var mı? Oğlum, şuna kapıyı gösteriver...

saçın yüzüne perde :

Yok hayır, ben saçlarımı omzuma perde yaptım...

bayram tebriği :

Ah!.. Canımmm.. Nasıl da görmedim ben seni, bayramdan önce söyleseydin ya... Alt tarafı bir tebrik canım, sana da gönderirdim.

parlak aşk resimleri :

Aşkın resmini bulsak... Varmıdır ki kimsede, aşkın resmi? Parlak olması şart değil. Bir şekilde parlatırdık biz onu.

ekonomik fıkralar :

Fıkra ekonomik olunca, anlattığın kişi de ekonomik güler. Hadi al sana bir ekonomik fıkra; Kazık. Komik mi? Güldürdü mü?..

ulus 29 yılbaşı 2009 programı :

Ulus 29'a davet edersen, programı söylerim. Ha yoksa sen oranın patronu musun? Yılbaşında sahne mi almamı istiyorsun? Ne demek efendim, siz emredin yeter ki!.. Ha, pardon!.. Ne kadar ödemede bulunacaksınız? Hı!.. Hıhıh!.. Tamam!.. Okey!.. Oldu!.. Anlaştık.. Byeeee...

arcuu :

Yok burada, öyle biri. Acaba, bulabildi mi? ki...

aşk ile arzunun farkı :

Aşktan arzuyu çıkartırsan... Sakın çıkartayım deme... Zaten zor girdim, aşk küpüne... Ama, Arzu'dan aşkı çıkartırsan, geriye Arzu'nun cesedini bulursun...

me fal o allah :

Töbe töbe... Çarpılacaksın...

evli kadınların gerçek ihanet hikayeleri :

Bir gün evlenirsem ve ihanet edersem, sana söz yazacam, hem de burada.

cennet ve cehennem hikayeleri :

Yolculuk mu var, o yana?..

"ranini manini" :

Kız, evinde dursana. Hoydur hoydur, gezip duruyon. Bak sana gelmiş, bulamamış. Kapı, duvar diyor adamcaz. Gelmiş benim kapıyı çalmış gariban.

seruma katılması yasak ilaçlar :

Ya bana bak... Kaç defa dedim sana; İstediğin ilacı katabilirsin diye. Yasak ilaç yok...

dünyadan arkadaşlarla ingilizce chat yapmak istiyorum :

Vay Mars'lı!.. Demek ingilizceyi söktün he?.. Yok be!.. İstemeye istemeye, dünyalı oldum zaten. Sakın bulaşayım deme, otur oturduğun yerde...

karamsar :

Sarmsak mı demek istedin? Ya git buralardan, kokutacaksın şimdi her yeri...

lidyalılar yaşam :

Kim söylemişse yaşamıyor diye, yalan söylemiş. Torunları var ülkemizde yaşayan.

arzunun sohbet odası :

Evet, niyetim var. Babama söyleyim de, odalardan birini daha bana ayırsın da sohbet odası şeklinde düzenleyeyim.

erkek istermisin chat :

Erkek ya da kız, Allah ne verirse kabulumdür. O günleri görelimde.

çocuklar odalarının duvarını boyamak istiyorsa, bırakın boyasınlar. evin satış değeri düşmez! :

Haberim olmadan, çocuklarım olmuş. yaramazlar da duvarları boyamışlar demek. Ama, evi satılığa çıkardıklarından da haberim yok.Boyayın lan, anasını satim. Bak uzmanı konuştu burda...

neşeli mum :

O kadar da değil ama, fazla neşe mumu devirir. Allah korusun evi mevi yakarsın...

arzu isminin fransası nedir :

Buna cevap vermiyeceğim. Nedir, demiş ama işaretlemeden bihaber. Soru işareti olmadığı için cevap yok.

beyaz sirke nedir? :

Bak adam gibi soru sormuş. İşareti de çakmış. Gel de cevapsız bırak! Düşman başına vermesin. Bu cevap yeter mi?.. Yetmezse bekliyorum. Hiç olmazsa hitimiz artsın. Bitimiz değil...

ranini :

Bak yine kapıda bırakmış misafirlerini, monitörü kör olmayasıca...

23 Aralık 2008

Arzu'dan herkese... Sizden de, sevdiklerinize...


Lütfen resmin üzerine tıklayınız!...

20 Aralık 2008

Geç kalmayın sakın, aşkınızı söylemeye...


Seviyorsanız eğer;
Geç kalmayın sakın aşkınızı söylemeye
telgraf çekin, telefon edin,
mektup yazın...
Uçaklara, trenlere
tüm taşıtlara binin...
Koşun, arayın, bulun,
haber gönderin, birine anlatın...
Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın...

Yani deneyin bütün olanakları,

hiç olmazsa; iki yaprak
samanlı kağıda yazın...
Ama sakın geç kalmayın!
AŞKINIZI SÖYLEMEYE...

ÖZDEMİR İNCE

17 Aralık 2008

SÜRPRİZ YILBAŞI HEDİYESİ?!?!?!

2008'in bitmesine artık günler kaldı.
Yeni bir yıla girmek üzereyiz.

2009'un bizlere neler getireceği hakkında bir çok uzman falcı, astrolog ve yazar çeşitli görüşler, fikirler ileri sürüyorlar.
Ancak, ben sizlere 2009'un bize hangi sürprizleri hazırladığı hakkındaki fikirleri burada sunup, sizleri sıkmak istemiyorum.

Benim bahsetmek istediğim sürpriz, çok çarpıcı ve bir o kadar da düşündürücü...
Yukarıda değindik, yılbaşı geliyor...

Yılbaşında sevdiklerinize hediyeleri şimdiden seçme telaşı ve koşuşturmacası da başladı.

Konu yılbaşı olunca ve de yılbaşında verilecek hediye olduğuna göre;

Bu hediyenin de her zamanki hediyelerden farklı, sürpriz hediye olması nasıl olur, sizce?!..

Bak gör, elalem ne hediyeler düşünüyor.

Yazılarını kaçırmadan takip ettiğim bir yazarın aylar önce okuduğum bir yazısını sunuyorum sizlere...


Eşiniz hediye olarak bir fahişe verse ne yaparsınız?

Konu gayri ciddi ama sorum ciddi.

Başbakanın Madrit’teki türban açıklamasıyla birlikte öyle bir türbülansa girdik ki herkeste moral sıfır.
“AKP kapatılır” diyen de karamsar, “Kapatılmaz” diyen de. Bunaldık milletçe.
Bunaldık ya, eğlenceli bir konu iyi gelebilir. Doğrusu ben eğlendim. Siz okuyunca “ne günlere kaldık” da diyebilirsiniz. “Bize neden böylesi düşmez” de diyebilirsiniz.

Orası size kalmış.

Birkaç gün önce bir haber okumuştum. Bir magazin çiftinden erkeğin doğum gününde karısı 3 striptizci kız getirtmiş. Ulus 29’a. En sevdiğim mekanlardan biri Ulus 29. Kızlar anadan üryan kalana kadar şova devam etmişler.

Bu haber bana geçen hafta bir arkadaşımın anlattıklarını hatırlattı.
Arkadaşım İstanbul’da. Çevresi oldukça geniş bir adam.

Gümüşsuyu’nda, ilk kez gittiğim, harika bir restoranda, nefis bir yemek yiyoruz. Benle yemek yiyenler bu cümleyi kurduğuma şaşıracaklar elbet. Bir restoran ve bir yemek için “harika”, “nefis” gibi sözcükleri kullanmam neredeyse imkansızdır çünkü.

Konumuza dönelim.

Keyifli bir sohbetteyiz ki derin bir iç çekti arkadaşım. “Hayırdır” dedim.

“Sorma” dedi. “Başımda bir bela var onunla uğraşıyorum.” Genelde ciddi meselelerle uğraştığını bildiğim için aldı beni bir merak.
Anlattı.

“Ya” dedi “Bir bayan arkadaşım kocasına bir sürpriz yapmak istiyor.”

“Olabilir, bu seni neden ilgilendiriyor?” dedim. “Nasıl ilgilendirmesin? Kocasına doğum gününde bir fahişe hediye etmek istiyormuş. Benden de o fahişeyi bulmamı istedi. Şimdi onu arıyorum.”
Söylediklerinin “arıyorum” kısmına inanmadım elbette. Eminim onda hayli telefon vardır.

Ben şaşkın ve ağzım açık bakıp kaldım. Konunun garabetine değil, kadının arayışa girme cesaretine şaşkınlığım. Yoksa böylesi içeriklere şaşmıyoruz epeydir.

“Nasıl yani?” dedim. “Sen bir fahişe bulup evlerine mi götüreceksin? Seni tanırım o kadarını da yapmazsın.”
“Olur mu canım?” dedi. “Fahişenin telefonunu bulup arkadaşıma vereceğim o kadar. O da kadını arayıp bir saat ve otel adresi verecek.”

“Eee?” dedim, şaşkınlık diz boyu. “Arkadaşım kocasını fahişeye adresini verdiği otele götürecek. Sonra odadan bir bahaneyle çıkıp, yerine fahişe gelecek. Kocaya sürpriiiz!”
O sırada otel odasındaki kocanın yüz ifadesi gözünüzde canlandı mı bilemem. Kiminiz keyiften dört köşe bir adam yüzü canlandırabilir, kiminiz “Aman bizim hanımın bir komplosuna mı kurban gidiyoruz yoksa” diye panik bir yüz ifadesi hayal edebilir.

Arkadaşım anlattıklarını bitirince ben de ekledim. “O kadar saf değilsindir sen. Bayan arkadaşının odadan çıkacağım dediğine inanmış olamazsın.”
Güldük.

Bu konuşmayı çok bilmiş bir arkadaşıma anlattığımda ne dese beğenirsiniz?
“Siz bunu kocaya sürpriz hediye mi sandınız? Ne kadar safsınız. Kadıncağız fahişeyi kocasına bırakıp kendisini kurtarmayı planlamıştır. Ee, malum bu ülkede seks kadınlar için bir zevk değil bir angaryadır.”

Bu görüş insan psikolojisini iyi bilen birine ait olunca düşündürüyor insanı.

Ya siz? Böyle bir hediyeyi verseydiniz amacınız ne olurdu?

Ya da böyle bir hediye alsaydınız ilk düşündüğünüz ne olurdu?

Pek merak ediyorum, gerçekten.

Kaynak : Haberturk.com / Nuran Yıldız / 21.03.2008 09:16

09 Aralık 2008

Bir Yürek Susacak


Bir gün gideceğim çok uzaklara.
Geride kalacak aşkın çağrısı.
Dönüp de ardıma bakmayacağım.
Sensiz söylenecek sevda şarkısı.

Resmini duvardan kaldıracağım.
Dinecek içimde hasret sancısı
Sevmiyorum diye haykıracağım.
Saatler duracak gece yarısı.

Yağmurlar yağacak sensiz bu şehre.
Solacak renklerin alı sarısı.
Bil ki, düşlerinin bittiği yerde,
Bir yürek susacak gece yarısı.


Ülkü Duysak

07 Aralık 2008

Her gününüz bayram tadında geçsin...



Sevgili okurlar,

Ne olur, bu bayramda kendinize ve karşınızdakine önem verin, dikkat edin.

Bu bayramda araçları ile yolculuk yapanlar, iki kat dikkatli olun, size ve sevdiklerinize bir zarar gelmesin.

Herkese, esenlik ve mutluluk dileklerimle, nice bayramlara... sevdikleri ile birlikte.

Sevgiyle kalın..
.

04 Aralık 2008

Sen Bana Karışmışsın, Ben Sana...

Yorumsuz !..
* * * * * * * * * * * * * *
Boynumda tütün esen nefesin ürperiyor.

Mevsimin sert soğuğunda karışıyor
Saç tellerime sarılan sıcaklığı avuçlarının.
Yokluk esiyor.
Ya da bana öyle geliyor.

İskeleye giden caddeyi geçiyorum,
Köşeden ansızın bir otobüs dönüyor,
Adımlarım şaşırıyor,
Yanlış bir kaldırım taşına basıyorum,
Sendeliyorum.
Elin belimi kavrıyor,
Gövdemi gövdene çekiyor, beni sana yaslıyor.
Kollarının arası başımı döndürüyor,
Bu kentin içinde kayboluyorum,
Gözlerinde bulunuyorum.
Ya da bana öyle geliyor.

Yürüyorum...
Ne kadar zaman sürüyor,
Nerelerden geçiyorum bilmiyorum.
Neler düşünüyorum!
' şşşşş, ' diyor yanımda sesin,
Kulağımda ılık fısıltını duyuyorum,
' Seni seviyorum'.
Ya da bana öyle geliyor.

Beşiktaş vapur iskelesinde,
Ayrı yollara dağılmayı bekleyen kalabalık.
Karmakarışık, darmadağınık.
Darmadağınsın, darmadağınım,
Sen bana karışmışsın, ben sana dalgın.
Vapur bekliyor,
Burada ayrılmalıyız.
Bu kalabalığın bir yerlerinde,
Ayrı adreslerde parçalanmalıyız.
Karşı kıyı seni çağırıyor,
Vedalaşmalıyız.
Bir ses içimde
' Bir dahası olmayacak' diyor.
Ya da bana öyle geliyor.

Bir yağmur düşüyor kirpiğimin ucuna,
Seni damlıyor.
Başımı tutup, dayıyorsun dudaklarına,
Saçlarımı ciğerlerin soluyor.
Yüreğimin derinine bir ezgi düşüyor,
Bir gitar teline vuruyor aşk adını.
' Kadınım, ' diyorsun' hayatımın kadını'
Sızıma sızın değiyor,
O ezgi 'ayrılamam' diye ağlıyor.
Ya da bana öyle geliyor.

Necla Maraşlı

02 Aralık 2008

Yüreğine iğne saplanan kadınlar...

Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya... En az erkekler kadar yani!

Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!



İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.

Gözleri buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte...

Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır... Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın...

İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok!

Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa
bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar.

Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.

Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!

Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.

Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında...

Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları ASK gerçeği onların gözünde küçülür.. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar...

Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar...

Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. Eee o zaman niye sarılsınlar ki? Niye sarılalım ki?
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın
olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.

O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

Alıntıdır.

Arzu'nun Notu : Hiç bir kadının yüreğine iğne saplamayan, TILSIM'a teşekkürler...


EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu