28 Ocak 2010

VİCDANLAR KÖR, VEBAL BOYNUMUZDA..


Aslında yazının tamamı, buraya aldığımın üç katı. Buraya sadece, bir kişinin çok acıklı ve benim de kalbimi çok acıtan, gözyaşlarımı tutamama neden olan bir ailenin kısa öyküsünü alıyorum.

Yılmaz Özdil'in kaleminden..

Üzerinde yorum yapılmasına bile gerek olmayan, ancak yorum yapmak gerekse dahi, bu üç aile dramlarını okuduktan sonra, yorum filan yapmaya gücüm kalmadı.

Sadece şu kadarını söylemeliyim; İnfaz edilenler ailelerden eceliyle(!) ölen üç kişi.. Yaşar, Meryem ve Mizgin..

Allah üçüne de rahmet eylesin.. Nur içinde yatsınlar.. Ailelerine de, başsağlığı ve sabır diliyorum..

Arzu BREDA

* * *

"Yusuf Bey...
Tekel işçisiydi, Batman’da.
Kızı oldu.

Kocaman gözleri, dünya güzeliydi, Mizgin... Zehir gibi çalışıyordu kafası, o imkânsızlıklar coğrafyasında pekiyiler getiriyor, gururlandırıyordu babasını, öğretmen olacaktı; yoksul ama mutlu bir yuvaydı. Taa ki geçen seneye kadar... İki büyük facia geldi başlarına peş peşe... Halsiz, bitkindi Mizgin, talasemi çıktı, ilik nakli gerekiyordu, yani çok para... Elde avuçta ne varsa satalım, bulalım derken, Yusuf Bey’in çalıştığı tesis satıldı, kapatıldı iyi mi, bin 230 lira maaş alıyordu, 650 lira alacaksın, hem de 12 ay değil, 11 ay alacaksın, ya da defolup gideceksin dediler, atladı arkadaşlarıyla otobüse, Ankara’ya geldi, gaz yedi, cop yedi, açlık grevine katıldı, eksi 5, eksi 11, direniyordu, arkadaşları veya kendisi için olmasa bile, kızı için... “Ölmek var, dönmek yok” diye haykırıyordu. Ki, o uğursuz haber geldi... O koca yüreğiyle, iki gün önce telefonda “Ölmek var, dönmek yok babacığım” diye moral veren Mizgin, son nefesini veriyordu. Ve, bir kişiyi istiyordu yanında, son kez sarılmak için... Kader arkadaşları topladı parayı, bilet alındı, atladı otobüse, kar kış, Batman, geç kalmıştı... 14 yaşındaki Mizgin’in tabutuna sarılabildi Yusuf Bey.

Uzattım, özür dilerim.
Salt, suçludur suçsuzdur, haklıdır haksızdır meselesi değil bu; hiç tanımadığın insanlar hakkında yazmak, son görev olmasa bile, insani görevdir... Vicdanlar kör, merhamet sağır... İster içerde ol, ister dışarda, pranga hepimizin ayağında, vebal boynumuzda... Bu dünyada olmasa bile, öbür dünyada iki el yakada...

Kalplerde nefret birikiyor.
Fena şeyler oluyor Türkiye’de."


Yılmaz ÖZDİL

21 Ocak 2010

Draft Blogger ile Sayfalar Oluşturma..

Sevgili blogger sakinleri! Sizlere bloggerin yeni bir armağanını sunmaktan kıvanç duyarım. Kıvanç deyince ötekini, isim olanı anlamayın hemen..
Sizlere sunacağım Darft Blogger'ın blogunuzda yeni bir sayfalar oluşturmanıza imkan veren bir çalışması. Bu şekilde on sayfaya kadar yeni sayfa oluşturabilirsiniz. Ama, bunun için öncelikle blogunuza, http://draft.blogger.com olarak giriş yapmanız gerekmektedir.

Bu oluşturacağınız sayfalar ne işimize yarayacak derseniz; Ana Sayfa başta olmak üzere, iletişim, hakkınızda gibi sayfaları oluşturup, bunları ister sayfanızın başlığının altında, isterseniz de widget şeklinde Sayfanızın istediğiniz yerine koyabilirsiniz.

Şimdi, draft blogger olarak açtığınız blogunuzun;
1. Kumanda Panelinden Yerleşim / HTML Düzenle sekmesine geliniz.
2. Burada Widget Şablonlarını  Genişlet onay kutusunu da işaretleyiniz.
3. Ctrl + F yaparak şu satırların mevcut olup olmadığını görünüz. Mevcut ise; showaddelement='no' yazan yerden "no"yu silerek yerine "yes" yazacaksınız.
<div id='crosscol-wrapper' style='text-align:center'>
         <b:section class='crosscol' id='crosscol' showaddelement='no'/>
   </div>
4. Eğer yukarıdaki satırları bulamadıysanız, bu defa şu satırı bulun, <div id='content-wrapper'> ve altına da aşağıdaki kodları yapıştırın;
<div id='crosscol-wrapper' style='text-align:center'>
         <b:section class='crosscol' id='crosscol' showaddelement='yes'/>
       </div>

5. Şablonu kaydedin.

Şimdi önce bir gadget eklememiz gerekiyor. Gadget eklemeyi zaten biliyorsunuz artık.. (Yerleşim / Sayfa Öğeleri / Gadget ekle) Gadget Ekle sayfasını açtığınızda en üstte yer alan ve kırmızı harflerle "Yeni" ibaresi bulunan gadgeti tıklıyoruz. Karşınıza aşağıdaki gibi bir gadget gelecek ve bu gadgeti kaydet diyerek ekliyorsunuz. Daha sonra bu gadgeti istediğiniz alana taşıyabilirsiniz. Yatay olmasını arzu ediyorsanız. Başlığınızın altındaki Gadget Ekle sütununa taşırsınız.




Bu şekilde blogumuzu yeni sayfa eklenebilir hale getirmiş olduk. Artık yeni bir sayfalar oluşturabiliriz. Bunun için, Kumanda panelinde Kayıtları Düzenle seçeneğini tıklatın ve oradan da aşağıda resmini gördüğünüz Sayfaları Düzenle seçeneğini açıyoruz. Yeni Sayfa butonuna tıklayarak, yaratacağımız linke bir isim veriyoruz. (Örneğin; Ana Sayfa, İletişim ve Hakkımda gibi..) Daha sonra, bu başlığa bir post girer gibi Hakkında sayfasına yazmak istediklerinizi yazıyorsunuz.







Küçük bir not; Draft Blogger olarak açtığınız blogunuzun Kumanda Panelinin en üst kısmında bulunan Blogger Taslak'ı varsayılan olarak ayarla kucuğunu da işaretlemeyi unutmayın. Draft Blogger'ı devamlı kullanmanızı öneririm.

Her türlü sorularınızı yorumunuzda sorabilirsiniz. Güle güle kullanınız..

Sevgilerimle..

14 Ocak 2010

F TİPİ Mİ? YOKSA..



Şimdi, yukarıdaki başlığa bakarak çeşitli yorumlara kalkmadan önce, aşağıda neler demişim ona bakalım öncelikle..

F tipi denilince, akla hemen yeni sistem cezaevleri gelirdi insanın.. Daha sonraları da, F tipi diye Fetullah cemaatine bu ad verilmeye başlandı..

Benim F tipi diye bahsettiğim ise, bambaşka bir şey..
F tipi (Ef tipi değil, türkçe okunuşuyla Fe tipi) klavyeden bahsediyorum..
Nereden aklıma geldiğini de söyleyeyim size; Vatan Gazetesi yazarı Mine G. Kırıkkanat'ın 05.01.2010 tarihli Emperyazılıma hayır! başlıklı yazısını okuyunca geldi aklıma.. Mine hanımın yazısının başlığını doğru düzgün okumadan "Emperyalizme hayır" şeklinde görmüşüm, ancak içeriği okuyunca, başlığı yanlış okuduğumu ondan sonra fark ettim.. Demek ki, göz yanılgısı dedikleri bu olsa gerek..

Her neyse, Mine hanım bu F tipi klavye ile Q tipi klavye karşılaştırmasına nereden gelmiş.. Mine hanımın evi soyulmuş ve hırsızlar evinden değerli eşyaları ile birlikte bilgisayarını da alıp gidince, Mine hanım da, evi ve eşyaları sigortalı olduğundan, sigorta şirketi eşyaların parasını ödemiş.. O da yeni bir bilgisayar almış kendine.. Yeni model bir Apple Mac bilgisayara kavuşmuş.. Kavuşmuş kavuşmasına da, asıl sorunlar da ondan sonra başlamış.. Mine hanım çoğu gazeteciler ve yazarlar gibi F tipi klavye kullanıyormuş ve bu nedenle F tipi klavyeli bir laptop ısmarlamış.. Ancak, Apple şirket temsilcilerinden aldığı yanıt, F tipi klavyeli ürün olmadığı yönünde olmuş.. Sadece, "F tipi klavye yapıştırması" gönderebileceklerini söylemişler.. Filan falan bir sürü görüşme, bir sürü detay işte.. Kendisi bile fazla detayını yazmadığına göre benim o detaylara girmem abesle iştigal olur..

Mine hanım, bu klavye meselesinde asıl üzerinde durulması gerekenin, dilde yabancılaşmaya dikkat çekiyor.. Q klayvenin Türkçe bir metin yazarken insanın ellerinin nasıl yorulup, felç ettiğinden bahisle, "bilek sinirleri kasılması" hastalığının da tümüyle klavye uyumsuzluğundan kaynaklandığını belirtmekte. F tipi klavyenin düzenleniş biçimi ise tamamen Türkçeye uyumlu olması ve sözcük dizilimi yönünden ergonomik oluşu vurgulanmakta..

Benim en hoşuma giden ise, yazısının son cümleleri;
"Bir toplumu ulus yapan din değil, dildir.

Türkiye’yi parçalamak isteyenler, Türkleri kendi dillerine yabancılaştırarak öğütmeye başladılar.

Türkiye’yi savunmak için, önce Türkçeyi savunmak gerek. Ama dil, top tüfekle savunulmaz. F klavye ile başlayabiliriz: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın, Gümrük Müsteşarlığı’nın, 1955 yılından beri var olan TSE şartını derhal işletmesi, üretilen ve ithal edilen bilgisayarların en az yüzde 50’sinin F klavye olmasında diretmesi gerek. İsteyen Q klavye kullanır, isteyen F.

Hani kapitalizm çeşitlilik demekti?

Tep tip Q klavye ile ülkemizde “komünistlik” yapıyor, bu şirketler!"

Mine hanım bu şekilde noktalamış sözlerini.. Ben de kısa bir araştırma sonucu bulduklarımı paylaşayım sizlerle..

VİKİPEDİ özgür ansiklopedi de, Q klavyenin nereden çıktığı ve bu ismi nasıl aldığı detayları ile anlatılmakta.. Q klavye ya da QWERTY klavye, İngilterede Christopher Latham Sholes tarafından 1874'de patentini alarak, yine aynı yıllarda daktilo işleriyle uğraşan E.Remington and Sons şirketine patentini satmış. Hatta NASA bile bu Sholes'un anısına, bir astroidi "6600 Qwerty" olarak adlandırma şerefine nail olmuş..

Yine VİKİPEDİ ansiklopedisinde, F klavye üzerine yazılanlarda şu şekilde; "Türkçe için özel olarak geliştirilmiş bir klavye çeşididir. Bilimsel temellere dayalı standart bir Türk klavyesi geliştirilmesinin zorunluluğuna inanan İhsan Yener, bu konuda 1946'dan itibaren daktilo öğretmeni sıfatı ile sürdürdüğü çalışmalarının dikkate alınmasını ancak 1955'te başarabilmiş. Yabancı uzmanlarla da pekiştirilmiş İhtisas Komisyonu'nca oluşturulan On parmak yöntemi ile Türkçe için uygun Klavye'yi 20 Ekim 1955'te Bakanlıklararası Standardizasyon Komitesi'ne Standart Türk Klavyesi olarak onanmış.

Türkiye'deki tüm daktilo makinelerinin Milli Klavye'ye dönüştürülmesi, 1963 yılında Gümrükler Kanunu'na eklenmesi ve 1974 yılında Türk Standartları Enstitüsü tarafından Zorunlu Standart olarak onanmasıyla kesinleşmiştir. 25 yıllık bir mücadelenin sonunda kendisine inananların da yardımları ile o günlerde 'Klavye İnkılabı' olarak anılan bu standardizasyonu gerçekleştiren İhsan Sıtkı Yener, bu sebeple F Klavyenin Babası olarak da anılmaktadır."

Bir de bunlardan ayrı olarak, internette bu konuda çok sayıda makale yer almakta, bunların bir çoğu teknik detaylara kadar da inmektedir. Ancak bizim için önemli olan, bir klavyede yazarken dilimizdeki sözcüklere ve o sözcüklerde en çok kullanılan harflerin klavyede yer alışı olmalıdır.. Bileğimizin ve parmaklarımız yorulmadan en kolay ve hızlı bir şekilde yazmamız önemli bizim için..

Bu konuda da görüşler farklı farklı; Q klavye savunucularından Hıncal Uluç "Dünya ''Q'' klavye kullanıyor, o yüzden yurtdışına gittiğinizde deli danalar gibi ''F'' klavye arayıp bulamayacağınız, hâlbuki eğer ''Q'' klavye kullanıyor olsaydınız sürü sebil klavyeyi emrinize amade bulacağınız için ''F''yi atın, baştan ''Q'' kullanın." böyle diyor..

Sevgili Hıncal Uluç'un bu sözlerine ise, yazar Yurtsan Atakan bakın nasıl cevap veriyor; "Aynı mantıkla iyisi mi biz Türkçe’yi toptan başımızdan atalım. Öyle değil mi ya, yurtdışına çıktığımızda derdimizi anlatacak Türkçe bilen biri arayıp bulamayacağımıza -eğer İngilizce bilseydik sürü sebil kişiyle iletişim kurabileceğimize- göre Türkçe’yi atalım, resmi dil olarak baştan İngilizce’yi kabul edelim. "

Bir de; "F Klavye Kullanmak Bizi Küresel Dünyadan Uzaklaştırır" diyenler var..

Yurtsar Atakan’ın onlara cevabı ise; "Bu gibi bazı gerekçeler ise çok gülünçtür. Japonlar, Çinliler, Kiril alfabesi kullananlar bugün sırf kendi alfabelerini kullandıkları için dünyadan kopmakta mıdırlar?" diyerek, bu gerekçelerin gerçeklerle ne kadar örtüşmediğini vurgulamakta.

Şimdi bu yazımı okuduğunuza göre, hepinizin önünde bir Q klavye vardır, işaret parmaklarınızı F ve J harfi üzerindeki noktalara koyar ve 10 parmak “üzümcü incir çimi üzerine düşünmüş ölçmüş” yazmanızı istesem.. Şimdi bu ne saçma cümle demeden önce serçe parmağınızın sesini dinleyin.. Hayatında küfür etmeyen gariban serçe parmağınız size bakıp kafa sallarken ağız oynatıyor.. Neyse, bu dediklerim işin birazcık geyik tarafı.. Bu cümleler de bana ait değil, yine internetten alınma..

Pardon unutmadan şunu da ekleyeyim; Bir de, Kürt kardeşlerime sormak isterim.. Yanlış anlaşılmasın sakın.. Bilmediğim için soruyorum; Kürtçe sözcüklerde, söz diziminde Q, W, X harfleri evvelden var olagelmiş mi? Yoksa, Türkçeye dayatıldığı gibi, Kürtçeye de yapılan dayatma sonucu mu girmiş o dile bu harfler?.. Sadece öğrenmek maksatlı bu sorum, başka bir şey aramayın altında..

Bu konuda daha söylenip yazılan bir sürü detay var ama, bunları bu Q tipi klavyede yazmak benim bileklerime zarar veriyor.. Yoruyor fazlasıyla.. O nedenle kısa kesmek zorundayım.. Ayrıca, mouse'un da verdiği yorgunluktan sağ koluma sancılar girip, gece uyku uyutmuyor..

Hepinize sevgilerimi sunarım..

08 Ocak 2010

İsmim çok mu erotik?.. Bu kanuna ben de takılır mıyım ki?..



Kozmik patates erotik domates

Bütün sorunları hallettiler ya...
Sıra yemekleri düzeltmeye geldi.
*
Geleneksel lezzetlerin korunması için kanun tasarısı hazırlamış arkadaşlar... Bundan böyle isimleri “genel ahlaka aykırı olmayacak”mış.
*
E aşçıyı suikastçı diye yakalarsan,
şıllık tatlısına orospu muamelesi
yapman da gayet normal tabii.
*
Kadınbudu köfte mesela...
Selülitsiz olanı makbul.
Dilberdudağı ki...
Şahsen dudak tiryakisiyim.
Yengen var...
Behlül’ün en sevdiği yemek.
Oturtma’ya hiç girmeyeyim.
*
Hanımgöbeği; piercingli.
Tadı damağında kalır...
Sütlü Nuriye, ban ban ye.
*
Yemeği yemek yapan salça.
Sen kafayı kırdıysan...
Karpuz bile kalça.
*
Veya, mercimek...
Siz bakmayın masum masum oturduğuna, ver bak fırına neler oluyor!
*
Sanırım bu nedenle “Aile salonumuz üst kattadır” yazar lokantalarımızda... Çünkü, alt katta, domalan mantarı, koç yumurtası, vezirparmağı,
kolböreği filan, gırla.
*
Ve, hadi diyelim, kerane tatlısı adaba mugayirdir... Manisa Milletvekili Bülent Arınç, neden mesir macunu dağıtıyor her “mart” ayında? Kedi midir ahali?
*
Madem edepsizliktir nimet üzerine yapılan belden aşağı espriler, koskoca devletin fındığı gösterip, aganigi naganigi diye reklam yapması nedir?
*
“Tek parti” olsun.
“Tek adam” yönetsin.
“Tek tip” düşünülsün.
Bunu istiyorsun ama...
İstediğin kadar yoğur.
Bin yıllık mutfak bu kardeşim...
“Terbiyeli köfte”den ibaret değildir!

YILMAZ ÖZDİL


Çok güldüm yaa!..
Öylesine güldüm ki, işyerinde böyle bir kahkaha duyulmamıştır daha önce..
Hay Allah iyiliğini versin Yılmaz Özdil..
Sabah sabah, hem de işyerinde beni böyle güldürdün ya..

"Ama, niye öyle bana kafayı üşütmüş, delirmişim gibi bakıyorsunuz," dedim arkadaşlara..
"Okuyun bakayım, siz de gülmeyecek misiniz," diye de ekledim..
Daha okumaya başlayınca koyverdiler kahkahaları..
Kim var kim yok herkes toplandı başımıza, bunlar niye böyle çatlayasıya gülüyor diye..

Bir değişimdir gidiyoruz bakalım..
Allah sonumuzu hayretsin..


Önce yöre isimlerine taktılar kafayı, yörelerin ismini değiştireceğiz dediler..
Tamam, iyi dedik, bunda bişey yok, o yörede oturanlar kendi istedikleri ismi takıp, kullanabilir, dedik..
Dedik demesine de; Diyelim ki, şimdi o yörelerde oturanlar kafalarına uygun ismi bulup taktılar o yöreye..
Peki, ya çocukları, veya torunları bu takılan ismi beğenmez de, başka isim takacağız derse ne olacak..
Yörelerin ismini durmadan değiştirip mi duracağız?..

Şu yemek isimlerinin değiştirilmesi olayına hiç bir yorumda, katkıda bulunmayacağım..
Çünkü, Yılmaz Özdil'in yazısına yeteri kadar güldüm, halim kalmadı o konuda yorum yapmaya..
Benim asıl endişem, kendimle ilgili..
Acaba diyorum, benim ismim de erotik bulunup bu değiştirme furyasına takılır mı?..
Acaba, bu Arzu ismi erotik mi gerçekten?..
Ya derlerse ki, şu aşağıda belirttiğimiz listedeki isme sahip olanlar, şu kadar gün içinde, nufus müdürlüğüne gidip isimlerini değiştireceklerdir.
Aksi halde, şu kadar para cezası verilerek, bizim takacağımız ismi kullanmak zorunda kalırlar..
Yaaa, o zaman ben ne yaparım?..
Ben bu isimle meşhur olmuşum, bu isimle tanınıyorum, beni sonra kim tanır?..
Sonra tutarlar zottirik, şizofronik bir isim takarlarsa, o isimle ben nasıl sokağa çıkar, nasıl işe giderim?..
Benim ismim gibi erotik çağrışım yaptığını söyleyebilecekleri bir sürü isim var..
Onlar da yandı bu durumda..
Aşağıda ismi olanlar, siz de dikkatli olun, çıra gibi yanarsınız, sokağa çıkamazsınız sonra..
Bakın şöyle mesela;
"Hey kız, erotik isimli bağyan.. Senin ismin niye erotik bakalım, bu bana bir mesaj mı vermek anlamına geliyor yoksa.."
Derlerse, sokağa çıktığınızda.. Ne cevap vereceksiniz bakalım o ayılara..

AFET: Ortalığı birbirine katacak kadar güzel kadın
ALEDA: Nazlı, kaprisli
ALEV: Yanan cisimlerin görüntüsünü tarif etmek için kullanılan bir kelime
ALEYNA: Bizim üzerimize olsun
ALGIN: Birine gönül vermiş, vurgun, tutkun
ARZU: Herhangi bir şey için duyulan aşırı istek
ARZUCAN:Candan isteyen.
ARZUM:İsteğim,dileğim,hevesim.
ARZUNAZ:Naz yapan,nazenin.
AŞKIM:Sevdiğim,sevgilim.
AZRA:
Bakire, el değmemiş
BADE:
Aşk, kutsal sevgi
BALIN: Yar, sevgili
BALKIZ: Bal kadar tatlı kız
BUSE: Öpücük
CİLVENAZ: Nazı özellikle yapan / Cilveyle nazı birarada bulunduran
DİLA
:Gönlümü çalan.
DİLARA: Gönül alan, gönül okşayan.
DİLBER:Gönlü yakan güzel. Alımlı güzel kadın.
DİLEK: İstek, rica,arzu.
DÖNDÜ: Henüz evlenmemiş kız
EMEL:Arzu,özlem.
GAMZE: Göz kırpma, gözle işaret; Nazlı bakma; Gülerken bazı kişilerde yanaklarda beliren çukur
GÖZDE:
Çok sevilen, beğenilen nitelikte olan. Çok güzel.
:GÖZDEM Beğendiğim,sevdiğim,saydığım,bitanem.
GÜLTEN:
Gül tenli, vücudu gül gibi
GÜLÜM: Bana ait olan gül. Canım.
HABİBE: Sevgili,seven dost.
HANDAN: Güleç, sevinçli,şen şakrak.
HANDE: Gülüş,gülme. Açılma. Eğlenme.
HAZAL: Haz duy, tad al anlamında
HÜLYA: İnsanın kurduğu tatlı düş; Sevda
OKŞAN: Sevil, sevgiye değer ol
SUZAN: Yakan,yakıcı.
VUSLAT
: Kavuşma, yetişme, ulaşma
YETER :
Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacaknitelikte olan

Mesela dedik..
Yanlış anlaşılmaya!!..

Sevgilerimle..

Resim : deviantART

04 Ocak 2010

Artık bir şeyler söylemenin zamanıdır..


Başlıktaki sözler, yaklaşık altı yıl aradan sonra yeni çıkarttığı albüm teşekkür yazısında Candan Erçetin tarafından söylenmiş.

Candan Erçetin, "Kırık Kalpler Durağında" isimli albümünde yine her zaman olduğu gibi çok sevilecek ve ses getirecek şarkılara yer verdi. Bu şarkıların arasında, sözlerini Aylin Atalay ile birlikte yazdığı "Ninni" adlı şarkının çok sevileceğini ve dillerden düşmeyeceğini söyleyebilirim. Türkiye'nin siyasi geçmişinin benzetmelerle masal tadında anlatıldığı bu şarkının sözlerini aşağıda bulacaksınız.

Candan Erçetin, albümünün teşekkür yazısında, “Tam 5 yıl, 5 ay, 27 gündür susuyorum. Yaşıyorum, görüyorum, hissediyorum, düşünüyorum, yazıyorum ama susuyorum... Sanırım artık bir şeyler söylemenin zamanıdır” diyor. Ayrıca, son dönemde yaşanan olayları masalsı bir dille ve kendi politik duruşuyla anlattığı "Ninni" isimli şarkıda "Güzel köylüm ne zaman uyanırsın" diyerek topluma güzel bir mesaj iletiyor.

Kırık Kalpler Durağında isimli albümdeki şarkılarında Ayşe Kulin, Cemal Safi, Ömer Hayyam ve Neyzen Tevfik'in de dizelerine yer veren Candan Erçetin, ayrıca beş şarkının söz ve müziğine de tek başına imzasını attı. Geçen sene "Gölgesizler" filmi için hazırladığı ve blogumda dinlemekte olduğunuz "Ben Kimim" adlı şarkıyı da albümüne ekleyen sanatçının, bu albümünde yer verdiği şarkılar şunlardır:



01. Kırık Kalpler Durağında
Söz - Müzik: Candan Erçetin
02. Git
Söz: Cemal Safi    Müzik: Candan Erçetin
03. Kader
Söz - Müzik: Candan Erçetin
04. Unutama Beni
Söz - Müzik: Şemi Diriker [OSSİ]
05. Vallahi
Söz: Candan Erçetin     Müzik: Candan Erçetin & Alper Erinç
06. Yalvaramam
Söz: Candan Erçetin     Müzik: Santander/Flavio
07. Gözler
Söz: Candan Erçetin     Müzik: Candan Erçetin & Alper Erinç
08. Türkü
Söz: Neyzen Tevfik, Ömer Hayyam (Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, Rüştü Şardağ)     Müzik: Candan Erçetin
09. Vay Halime
Söz: Candan Erçetin     Müzik: Anonim
10. Unutursun
Söz - Müzik: Candan Erçetin
11. Bahar
Söz: Ayşe Kulin     Müzik: Candan Erçetin
12. Kimin Doğrusu
Söz: Candan Erçetin      Müzik: Nurettin Irmak
13. Özür Dilerim
Söz: Candan Erçetin     Müzik: Mustafa Süder
14. Nedense Sustum
Söz: Sinan     Müzik: Candan Erçetin & Alper Erinç
15. Ben Kimim
Söz - Müzik: Candan Erçetin
16. Ninni
Söz: Aylin Atalay & Candan Erçetin & Anonim     Müzik: Anonim














NİNNİ - CANDAN ERÇETİN

Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Dertlerini sürüsün ninni
Oğlum kızım uyusun ninni

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Çok da uzun olmayan belli bir zaman önce
Çok da uzak olmayan çok güzel diyarın birinde
Bereketi dillerden düşmeyen bir köy varmış

Denizi de bilirmiş dağı da bilirmiş bu güzel köyün insanı
Yağmurda yürür karda kayar ama güneşli günleri severmiş
Meze yaparmış bu köylüler iki kadehe tüm acılarını
Böylece birden unutuverirmiş geçmiş dargınlıklarını

Aslına bakacak olursan çok zenginmiş tarlaları
Ama nedeni bilinmez bu köylüler her daim fakir
Yokmuş galiba köydeki kargaların bunda bir etkisi
Böyle gelmiş böyle gidermiş ne de olsa alın yazısı

Dayanamamış biri sonunda kargalara baş kaldırmış
Hakkımızı yiyorlar deyip bütün köyü ayaklandırmış
Sonunda başa çıkmış köyü istila eden kargalarla
Ama kendisi de göçüp gitmiş gibi tabii eninde sonunda

Ardından ağlamış köydeki herkes çok uzun yıllarca
Ağlarken ağlarken köy unutmuş kargaları tamamıyla
Üzülüp dövünüp dururken birden övünmeye başlamış
Ancak övünüp durduğu sadece hatıraymış

Günün birinde köyün üstüne kapkara bulutlar yerleşmiş
Kimse bu bulutları kargaların getirdiğini fark etmemiş
Köydekiler yaz yağmurudur gelir geçer zannetmişler
Ama bu kara bulutlar kopacak fırtınanın habercisiymiş

Kargaların çalacağı emekten medet uman bazı kurnazlar
Köylüye ninniler söyleyip apaçık hedef şaşırtmışlar
Soytarısıyla yalancısı bu köyün bir gün gelmiş el ele vermiş
O bildik beyaz camın içine girip siyah yalanlar söylemiş

Onların baktığı yerden bütün köy çok aptalmış
Çünkü aptal olmasalar böyle aldanmazlarmış
Değil mi ki bütün köy olana bitene ses çıkarmadan bakmış
O zaman başlarına gelene müstahaklarmış

Ah ne güzel ninniymiş bu cehalet
Herkes dalıp uyumuş nihayet
Top atsan uyanmazmış bu rehavet
E benim köyüme e e

Aslında köyün akıllısı çokmuş alimi dedesi filozofu çokmuş
Var diye bas bas bağırıyorlar ama hiçbirisinin söz hakkı yokmuş
Çünkü bilene düşünene yazana kargaların itirazı çokmuş
Ve onlardan öğrendikleriyle kurnazlar herkesi uyutmuş

Güzel köyüm ne zaman uyanırsın
Bu duruma ne kadar dayanırsın
Sanma ki uyurken kazanırsın
Hadi köyüm ne zaman uyanırsın

.....

Satın almaya değer olan bu albümün tanıtımını zevkle yaptığım için çok memnunum ve alıp dinlemenizi öneriyorum..
Sevgili Candan Erçetin'in bu albüme verdiği emeklerin boşa gitmediğini söylemek isterim ve kendisini bu başarısından dolayı kutlarım. Ayrıca, başarısının devamını ve albümün satışı içinde bol şanslar dilerim.

Teşekkürler Candan Erçetin..

Sevgilerimle..
EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu