Bir otobüs, içi hınca hınç dolu..
Yolcuların kimi de ayakta..
Yavaş yavaş tırmanıyor, zigzaglı yollardan rampayı..
Belli ki motoru çok güçlü; kaptan ayağını gaza bastıkça hızlanıyor..
Nihayet, rampayı çıkıp, düzlüğe eriştiler..
Bundan sonra daha hızlı gidebilir otobüs..
Yolcuların çoğunun acelesi var, istiyorlar ki, bir an önce varsınlar sevdiklerinin yanına..
Onun için otobüsün kaptanına biraz daha hızlanması için ricalar, seslenmeler hatta şikayetler duyuluyor..
Bir yandan da, kaptanı gaza getirme çabası var, kaptanın ayağını gaza daha kuvvetli basması için..
"Haydi kaptan, sen bi tanesin.."
"Bu yolların fatihisin sen.."
"Sen en hızlısın.."
"Seni kim tutar be.."
Eh, kaptan da insan, bu dolduruş ve gaz vermelerden etkilenecek elbette..
Basıyor tüm kuvvetiyle gaza ve otobüs şöyle bir şahlanıp, nerdeyse uçmaya başlayacak, kanatları da olsa..
Son sürat inmeye başlıyor otobüs rampadan aşağı..
Kaptan gazı aldı ya, düşünmüyor bile, acaba bir tehlike anında bu frenler tutar mı diye..
Zaten kaptanın en gıcık olduğu şey, fren kullanmak..
Onun en sevdiği sadece gaz pedalı..
Sol şeridi tam kapatmış giderken, bir de ardından gelen son model otomobiller de, sinyal verip, korna çalarak yol vermesini istemezler mi??..
Onlara yol vermeye kalksa, yavaşlaması lazım ki, bunu hiç istemiyor..
Bu arada, tavşan, sincap, tilki gibi önüne ne çıkarsa, gözü görmüyor ezip geçiyor..
O arada, bir ayı da nasibini alıyor ve boylu boyunca uzanıveriyor yolun kenarına..
Kaptanın ağzı kulaklarına varıyor, yolcuların alkışları arasında..
Fakat, yolculardan bazısı bu gidişten hiç memnun değil..
Bu gidişin hiç de iyi olmadığını, yolun sonunu göremeyeceğini düşünenler de var içlerinde..
Ama, seslerini çıkarmaya da korkuyorlar..
Kendilerini tersleyeceklerini ve bu karşı çıkışı, onların bizzat kendilerine karşı olduğunu düşüneceklerini biliyorlar..
Bu nedenle susuyorlar..
Ama, nereye kadar susacaklar?..
Bir kamyona çarpana kadar mı?..
Ya da, yardan aşağı uçana kadar mı, susacaklar?..
"Kaptan, biz inmek istiyoruz, biraz yavaşlar mısınız?" diyecek olan birine az önce ne yaptıklarını gördükten sonra, kendi sonlarını düşünmek bile istemiyorlar..
Kaptan ön kapıyı otomatik açıp; "Arkadaşlar, inmek isteyen hanıma yardımcı olunuz" talimatıyla, kadını yaka paça tutup kapıdan dışarı savurdukları gibi, kahkahalar arasında alkışlamaya başlamaları, kanlarının dondurmuştu..
......
Şimdi, sahnenin burasında olayı donduralım.. Zaman durmuş olsun ve her şey de o anda olduğu gibi kalsın..
Bir ülke düşünün ve bu ülke demokrasi(!) ile yönetiliyor olsun..
Bu demokraside olmazsa olmazların başında gelmesi gereken nedir?..
Haydi, demokrasiyi bırakalım.. Bu kavrama fazla takılmaya gerek yok..
Demokrasi denen şey bir kavramdan öte bir şey değil zaten..
Olursa iyi olur elbette ama, ondan önemli şeyler var..
Hak, hukuk ve adalet olmazsa bir ülkede, orada yaşamak ister misiniz?..
Kim ister ki zaten?.. Hiç kimse..
Başka ne olması lazım o ülkede?..
Gaz pedalının yanında, bir de FREN pedalı olmalı.. Sürati azaltıcı bir mekanizma..
Yani, DENETİCİ mekanizması..
Bir ülkeyi yöneten birini veya gurubu denetleyecek ve yaptığı yanlışları görüp, ikaz edecek, ikazlara uymazsa, onun veya onların ellerinden yönetimi alabilecek bir denetim mekanizması..
Bu denetçiler bu işi ne için yapacak?..
Ülkedeki tüm bireylerin hakkını ve hukukunu adaletle korumak için..
Fakat, bazı ülkelerde olduğu gibi, ülkeyi yönetenlerin bu denetçileri istemeyip, halkını da bu denetim mekanizmasının işe yaramadığına, kendisini engellediğine inandırıp, denetim mekanizmasını işlemez duruma getirdiğinde; artık bu ülke tamamen başıboş bir halde, frensiz bir otobüsün rampa aşağı, artan bir hızla gitmesi ve sonunda da bir uçurumdan aşağı uçması gibi bir sona mahkum olur.
...
Şimdi, gelelim yine dondurduğumuz otobüs sahnesine..
Ne yapılması lazım gelir ve sizler bu durumda ne yapardınız?..
Durdurduğumuz zamanı ve olayı akışına bırakmamızı mı?..
Yoksa, otobüsün ilk hareketinden öncesine mi götürmeliyiz zamanı?..
Otobüsü, kaptanı ve bilhassa kendimizi yeniden gözden geçirip, yeniden çıkmalıyız yola..
Zira bu yolu gitmek zorundayız..