02 Şubat 2010

Paranoyak halim, yok benim tedavim..

Milletçe hepimiz delirmek üzereyiz neredeyse!..

Ülke insanının gerçek gündemi bu olmasa da, yaratılan sanal gündemlerden hepimizin etkilendiği, kıyısından köşesinden nasiplendiği su götürmez. Bu sanal gündemden nasiplenmemek imkansız gibi bir şey. Çoğu kişi mutlaka akşam eve gittiğinde, tv haberlerini izliyordur. Ardından da, mutlaka bir haber programına denk gelip, ucundan kıyısından bu gündemden haberdar oluyor. Televizyon izlemeyen de, ya internetten yakalıyordur gündemi, ya da kahvehanelerde veya işyeri komşusunun aldığı gazetelerden alıyordur haberleri..

Yaratılan gündem nedir peki, son günlerde?.. Ne son günleri ya! Aylardır, hatta yıllardır yılan hikayesine dönen, darbe ve darbeciler ile ilgili haberler..

Bıkmadan usanmadan aynı ve benzer haberler gündemde. Ama, insan biraz da farklı bir içerik, farklı bir bakış açısıyla hazırlanan bir darbe haberi, darbe hikayesi, romanı, fıkraları filan bekliyor. Tamam, konusu yine darbe olsun da, bizi şöyle alıp başka diyarlara götürecek bir içerik olsun içinde. Mesela, bir aşk hikayesi katılabilir içine. Aşk olmadı mı bir hikayede tatsız tuzsuz bir şey oluyor.

Artık paranoya olduk ya; İnternette gezinirken de, nerede bir "darbe" sözcüğü geçiyorsa, anında fokuslanıp, acaba bu ne demiş diye meraklanıyoruz. Acaba, bu yazının sahibi, hangi taraftan? Darbecilerin yanında mı, yoksa demokrasi yanlısı mı(!) diye onun kalbini okumaya çalışıyoruz. Kendi düşüncemize uygun bulup bulmadığımızı sorguluyoruz.

Ohh be!.. Müjde, bir tane daha buldum, dedim başlığı görünce!..

"Çorak topraklar üzerinde 'darbe'.." başlığını görünce, balıklama atladım yazının üzerine!.. Yazı, bir yazarın notlarından alıntıyla başlamış. Güney Amerikalı yazar Eduardo Galeano'nun notlarından...

"Sixto Martinez, askerlik görevini Sevilla’deki bir kışlada tamamladı.

Kışla avlusunun orta yerinde küçük bir bank vardı. Bu küçük bankın başında bir er nöbet tutardı. Bankın neden korunması gerektiğini bilen yoktu ama nedeni bilinmeksizin yirmi dört saat başında nöbet beklenirdi. Her gün, her gece...

Nöbet emri bir subay kuşağından bir sonraki subay kuşağına geçiyor, erler de emre itaat ediyorlardı. Herhangi bir kuşku belirten çıkmadığı gibi soru soran da olmuyordu. Bu iş böyle yapılıyordu ve hep böyle yapıla geldiğine göre bir nedeni olsa gerekti...

Durum böylece sürüp gitti...

Ta ki günün birinde generalin ya da albayın biri emrin aslını görmek isteyinceye kadar. Bu kişi bütün dosyaları karıştırmak zorunda kaldı. Epey araştırdıktan sonra aradığını buldu. Otuz bir yıl, iki ay, dört gün önce bir subay o küçük bankın başına bir nöbetçi dikilmesini emretmişti...

Yeni boyanmıştı, henüz ıslak olan boyanın üzerine kimse oturmasın diye!"

"Nasıl tanıdık, ne kadar yakın, nasıl ‘anlaşılabilir’ bir durum bizler için de..." demiş İclal Aydın, köşe yazısındaki bu alıntının ardından..

Gerçekten de, sanki ülkemizin herhangi bir kurumuna, herhangi bir zamanda ve herhangi bir köşesine baktığımızı sanıyoruz, bu yazıyı okuduğumuzda. İsim ve yer verilmese, sanki ülkemizden bir manzara seyrediyoruz diyebiliriz. Öyle değil mi sizce de?..

Peki bu yazının darbe ile ilişkisi nedir diye sormayacak mısınız?..

Elbette, ben de öyle düşündüm ama, konu bu değil..

Konu, İclal Aydın'ın 1993'de Almanya'da oynadığı bir oyun. Oyunun yazarı Güney Amerikalı, Arjantin doğumlu Ariel Dorfman..

İclal Aydın, oyun hakkında;

"Şili’de 1974’te, Salvador Allende yönetimine karşı, CIA destekli General Augusto Pinochet ve ordusunun yaptığı darbenin ardından, ülkedeki aydınlara, öğrencilere, emekçi ve devrimcilere yönelik kaçırma, işkence, yargısız infaz ve ağır hapis olaylarının bıraktığı izleri anlatan “Ölüm ve Kız” isimli bir oyundu. " dedikten sonra, oyunun hikayesini kısaca şöyle özetliyor;

"Benim oynadığım Paulina Salas ve kocası Gerardo Escobar, Pinochet döneminde ülkeden kaçmaya çalışanlara yardım eder. Paulina bir öğleden sonra sokakta yürürken göz altına alınıp, ağır işkenceye maruz kalır. Yıllar sonra kendisine Schubert dinleterek işkence eden doktorla yolu kendi evinde kesişir. Kocası Gerardo sözü geçen önemli bir siyasetçi olmuştur. Ama Paulina için artık intikam vaktidir."

Ariel Dorfman'ın oyun boyunca;  "Diktatörlükten kırılgan bir demokrasiye geçişin güçlüklerini yaşayan bu ülkede, barışçı bir adaleti savunan mı, yoksa birebir öç almak isteyen mi haklıdır?" tezlerini sorgular..

İclal Aydın, Almanya'da geçen bu anısını anlattığı yazısında, bu oyunun yazarının da oyunu izlemek için Şili'den Berlin'e geldiğini ve oyundan sonraki bir konuşmasından söz ediyor. Dorfman bu konuşmasının bir bölümünde şunları söylediğini yazıyor yazısında; "Bu genç hanım bu rolü çok başarılı oynuyor, çünkü darbe bir ülkeye ne yapar iyi biliyor. Çünkü onu ülkesini de güneş, Arjantin’i, Şili’yi, Bolivya’yı kavurduğu gibi kavuruyor... Yine de bu oyunu kırklarına geldiğinde bir kez daha oynamasını isterim. O vakit bu gözler, atamadığı kederlerin yükleriyle dolu olacak..."

Güneş Güney Amerika’yı nasıl kavuruyorsa Anadolu’ya da aynı ışığı düşürüyor” diyen Ariel Dorfman, sanatçı duyarlılığı ve yeteneği ile acaba, "güneş" sözcüğüne hangi anlamı yüklemiştir?. Bu sözle ülkesinin en kuzeyinde yer alan bir emperyal gücü kastetmiş olmasın?

Yok canım! Ben de ne kadar pipilikli, şüpheci biriyim böyle değil mi?

Dünyadaki tüm darbelerde parmağı bulunan ABD'nin, yaşam kaynağımız olan güneşle hiç benzeştirilebilir mi?

Ama, ne yapsın benim paranoyak olmuş beynim, "güneşin kavurduğu ülke" sözünü böyle algılıyor anında..

Yok mu bu deliliğe bir çare?!?!?!?...

Arzu BREDA

Resim : deviantART

23 YORUMLAR :

Adsız dedi ki...

ergenekon a inanmıyorum ama bir güç var. :)
hepimiz paranoyağız, hepimiz demokratız özümüzde. :P
güzel yazı sayın breda.

Özgür dedi ki...

http://img297.imageshack.us/img297/9717/darbe.jpg
Geçen gün yaptığım bir photoshop çalışması basit bir şey. Sinema afişinde azıcık oynadım.
İŞte Türkiye'deki darbe planları da bunun aynısı. Yazılmış bir tiyatro ya da sinema senaryosundan farkı yok...

ali zafer sapci dedi ki...

İyi bir paylaşım, teşekkürler.

Unknown dedi ki...

Sevgili arzu breda darbe haberlerini piyasaya çıkaranları az çok biliyoruz,onlardan gizemli,esrarengiz darbe planları beklememiz yanlış olur yetenekleri bu kadar.aslında bu kadarı bile ülke insanlarımızı inandırmaya yetiyor.Arielin bahsettiği güneş ise,benim bloğumda yayınladığım güneşe tükürenler şiirindeki güneş.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Adam;

Eğer, bir güç varsa, bence adı önemli değil.. O güce enerji veren bir kaynak var demektir..
Bu kaynak dışarıdan mı, yoksa içeriden halktan mı besleniyor?.. Cevabı bulunması gereken soru bu aslında..

Evet malesef, demokratlar da paranoyak olabilir, faşistlerin de olabildiği gibi.. :)

Çok teşekkür ederim, nazik iltifatın için, sevgili Adam..

Sevgilerimle..


Sevgili Özgür;

Şahane bir film afişi olmuş.. Tebrikler.. :) Photoshop konusunda da uzmansın gördüğüm kadarıyla..

O değil de, sonunda kızdıracaklar beni, öyle darbe senaryosu yazılmaz, böyle yazılır deyip, bir senaryo yazdıracaklar bana.. :)
Kortuğum bizimkiler değil.. Yeşilçam ile Hollywood arasında çıkacak çatışma, bir Türkiye-ABD savaşına yol açar diye korkuyorum..
Yoksa.. Hazır yani.. :DD

Teşekkürler yorumun için, Özgürcüm..

Sevgilerimle..


Sevgili Ali Zafer;

Ben de çok teşekkür ederim, gelip okuduğun ve yorum bıraktığın için..

Sevgilerimle..


Sevgili Hüseyin;

Ya aslında benim derdim bu darbe plan ve senaryolarının nasıl olduğu değil.. Bu haberlerden artık sıkıldık, bıkkınlık geldi..
Varsa var olanı çıkarsınlar ortaya.. Üzerinde bir örtü varsa, kaldırsınlar üstündekini de, meydana çıksın ne varsa.. Bunlarla hiç bir sorunum yok..

Benim derdim, güneşin daima yoksul halkı yakıp, kavurması.. O güneşin, vatandaşın ayağındaki ayakkabıyı kavururken, ayakkabının içindeki ayak da, kavruluyor, o ayağı saran ayakkabı da..
Yani, darbeleri yapanlar hiç bir zaman kendileri yapmıyor o darbeleri.. Bir yerde darbecilere karşı da yapılmış oluyor, daha büyük güç tarafından..

Güneşe tükürenler şiirini okudum.. Evet, senin güneşinle, Ariel'in bahsettiği güneş aynı.. Benimkiyle de..

Çok teşekkür ederim, değerli yorumunla katkıda bulunduğun için..

Sevgilerimle..

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Sevgili Arzu,bloğumdaki resmine tıklayarak
sonunda giriş yapabildim.Bundan sonra anlaşılan
epey siyaset yazışacağız.Vatansever olman çok
hoşuma gitti.

Şimdi müsadenle biraz bloğunu-yazılarını inceleyeyim.

Sevgilerimle,

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili JİVAGO;

Hoş geldin, sefalar getirdin..
Siyaset konuşuruz dedin, ama siyasetin bu kadar çok konuşulması fakat yapılmamasından bu kadar sıkıntı yaşamıyor muyuz?..
Bence, konuşmaktan ziyade, eyleme dönüşmeli siyaset..
Vatanseverlik konusunda ise, kendimi öyle herkesten çok vatansever görmüyorum. İstisnalar dışında, herkesi benden fazla, en azından benim kadar vatansever olarak görüyorum..

Umarım yazdıklarımı beğenirsin ve blogumda ismini sık sık görebilirim..

Ziyaretin için ve yukarıdaki güzel sözlerin için çok teşekkür ederim..

Sevgilerimle..

bilge dedi ki...

güzel bir paylaşım 2 gün sabah telefonum bir kez çaldı kapandı aldırış etmedim 2. ci gün yine çaldı kapandı bu sefer telefonun yanına bile yaklaşmadım dinleniyormuyuz diye:))))meğerse hatlarda bakım varmış sevgi ve dostlukla...

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Bilge;

Çok teşekkürler canım, nazik sözlerin için.. :)

Aman, dinleseler n'olacak ki?.. Kiminle konuşuyoruz Allah aşkına?.. Ya sevgilimle, ya arkadaşlarla veya annem babamla konuşuyorum en çok.. Hiç askerlerden tanıdığım yok kahretsin..

Hatta, dinlendiğimi bileyim, hiç söylemeyeceğim şeyleri de konuşurum aksine..
Al bakalım, duy bakalım n'olacak yani, asacakmısın beni, derim..

Canım, ziyaretin için teşekkürler..
Sevgilerimle..

Zeugma dedi ki...

Onca yorum yazdım, gitmedi mi yoksa???

:(((
Valla göremedim o sarı şeridi :(

Off..Umarım değildir ....

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Zeugmam;

Sanırım önceki yorumun kaydedilmemiş.. :((

Üzülme, senin canın sağolsun.. Senin için önemlidir elbette, ama n'apacaksın artık, yapacak bişey yok..

Çok çok öpüyorum canım.. :))

Sevgilerimle..

ali zafer sapci dedi ki...

Arkadaş ARZU BREDA,
Bu ikinci notum, bendeki görmeyebilirsiniz diye buraya da yazıyorum.
Sizden öğrendiğim "SEVGİLER BIRAKIYORUM" sözünü sık sık kullanıyorum. Duyanlar da sevdiler bu sözü, onlar da kullanıyor. Ben de sizden öğrendiğimi söylüyorum. Ne güzel, dostluk ve güzellik bulaşıcı demek ki!

♥ .* ღ .*ѕιуαн кєℓєвєк ♥ . ღ .* ♥ dedi ki...

Bize her gün darbe be canım. her gün yiyoruz şaplakları zaten rumuzuza. Buda bir darbedir. Sadece darbe konuları olsa, meclisteki kavgalara ne demeli. milletin derdi bitii birde karısını kızını konuşuyrlar mecliste. Artık kişisel eorunlarını bile mecliste yumruk yumruğa çözmeye çalışıyorlar. ahhh be canım. Ha bu arada İclal AYdını çok severim. onu da söylemeden geçmeyim. ayyy ne fenayım hemen de nasıl kaynattım konuyu bak :) Sevgiler Sayfama kattığın değerden dolayı ok teşekkür ederim.

tufan dedi ki...

Evet,hiç bir zaman güneşe söveceğim geçmezdi aklımdan ama gelin görün'ki nice değerlere söver olduk,Ariel Dorfman hangi güneşi kastederse etsin biz,bizi kavuran ateşi biliyoruz.

Bu memlekette bir iki siyasinin haricinde hangisi gidip o yok edici güneşin eteğini öpmedi'ki,evimize bir damat,bir gelin alırken yedi sülalesini araştırırız,bu vatan bizim yurdumuz değilmi? neden seçtiğimiz adamların seceresini araştırmayız,kimdir diye sormayız.

İşte bundan dolayı her akşam ekranlarda bu kahvehane çakallarının dalaşını seyretmek zorunda kalırız ve hala bunları alkışlayan elleri görürüz,yazık,çok yazık bu kepazelikleri hak etmiyoruz,hiç hak etmiyoruz...

Teşekkür ederim bu güzel yazınız ve paylaşımınız için.

Saygılar sevgiler.

Zeugma dedi ki...

Geçenki gibi yanılmış olabilirim diyordum ama bu sefer gerçekten gitmemiş :(
Arzucuğum, canım, iyi niyetin için teşekkür ederim...
O gece kahvemi de içip kafamı iyice toplayıp yazını detaylarıyla iyice okumuştum.Yahu senin işin mi, yok Allahaşkına, hakikaten kafanı bulandırıyorsun. Bak örneğin;

''Konu, İclal Aydın'ın 1933'de Almanya'da oynadığı bir oyun...'' demişsin... :))

Amerika'nın dünya üzerindeki her darbede parmağı olduğu kesin.Bu konuda haklısın. Bize öyle dost göründüğüne bakmayacaksın.

Bence bu ülkeye yakında karanlıkları aydınlatacak, içimizi ısıtacak bir güneş doğacak.Çok yakında..
Yani özetle;
''Güneşin ısıttığı ülke'' olacağız.
Sadece bunu düşünüp buna odaklanalım.

Ben de seni çok öpüyorum canım..

Sevgilerimle...

sufi dedi ki...

Ben senin bu deliliğine bu hafta pazara gidip bir ilaç alayım olur mu Arzu Kızım? Hem sana hem bana hem de lazım olanlara.Hatta bu darbe sözcükleriyle oynanan taktiklerin tekerleklerine takalım bir çıta. Onu da pazarda çıra satıyorlar, çıta yerine çırayla hallederiz zannımca.Gelelim askerde bank başında nöbet tutan askere..Askerlikte mantık aramayacaksın.Benim ortanca oğlum cami kapısında nöbet tuttu bir ara. Büyük oğlum da kullanılmayan bozuk bir tankın başında.Neymiş efendim tank bir askerin ölümüne neden olmuş işe yaramaza çıkarılmış 24 saat katil tank olduğu için başı bekleniyormuş haberin ola.Kucak dolusu sevgilerim sana.Tontini.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Ali Zafer Arkadaşım;

Yaptığınız davranış, ne kadar hoş bir jest.. Beni çok mutlu etti, bu paylaşımınız.. Sözler her zaman bulaşıcıdır; Önemli olan iyi ve güzel sözlerin bulaşmasını sağlamak için çaba harcamalıyız..

Çok teşekkürler dostum.. :)

Sevgilerimi gönderiyorum..


Sevgili Siyah Kelebek;

Çok haklısın İnciciğim.. Asıl darbe yoksul halkın sırtına yüklenen acımasız zamlar..
Gün geçmiyor ki, bu yükün üzerine bir başkası yüklenmesin!!..
Meclis diyoruz da TBMM'nin meclisliği bile kalmadı ki, adındaki o "büyük" ve "millet" sıfatları zaten çoktan yok edildi..
Ahh canım, neden fenayım diyorsun ki?.. Ne güzel fikirlerini söylüyorsun işte.. Bu sayfalar herkese ve istediği fikriini özgürce söyleyebilmesine açıktır, her zaman.. Yeter ki, kimseye hakaret sözleri içermesin..

Canım İpekciğim, ben de sana çok teşekkür ediyorum.. Ziyaretinle beni çok mutlu ettin.. Yorumunla ayrıca mutlu oldum.. :))

Çok öpüyorum, sevgilerimle..


Sevgili Tufan;

Bizim derdimiz zaten bizim hayat kaynağımız olan güneş ile değil ki.. Bu kötü sözlerimiz senin de vurguladığın anlamda ABD siyasetine.. Hatta, onların halklarına karşı da değil.. Uyguladıkları sömürü düzenine karşı bizim bu söylemimiz..

Evet, malesef halkımızın bir çoğu bu bilinçten yoksun ki, kendisini ezen, sömüren bu düzenin uşaklarının yaptıklarını görmezden geliyorlar.. Burada da oynanan oyuna alet oluyorlar. Halkımızın o güzel hislerle sahip çıktıkları manevi değerlerini, kendi siyasi çıkarları için kullananların bu oyunu, ya görmezden geliyor, ya da uyutulup göremiyorlar..

Ama, şu da bir gerçek ki; Her toplum layık oldukları şekilde yönetilirler..

Asıl ben teşekkür ediyorum, sayfamda bu değerli fikirlerini bizlerle paylaşıp, yazıma yorumunla katkıların için..

Sevgiler yolluyorum..


Canımın içi Zeugmam;

Bilmez miyim, senin nasıl titizlikle ve dikkatle okuduğunu!.. Bak nasıl bulmuşsun hatamı.. Ama, bu hata, kafamın bulanıklığından değil.. Dikkatsizlikten kaynaklanıyor. Bir sefer kontrol ederek yayıladım aceleyle.. Sonra okuduğumda da, tarihi hiç dikkate almamışım demek ki.. Halbuki, 1993 yılı olacaktı.. :)) Çok teşekkür ederim dikkatin ve hatırlattığın için..

Ben de inanıyorum, çok yakında karanlıklardan çıkacağımıza.. Güneşin tekrar doğup, bizleri aydınlığa kavuşturacağına.. Ama, bunu hepimizin istemesi ve bunun için gayret göstermemiz sonucu gerçekleşecektir. Aksi takdirde, bekleyip, avuç açıp yalvarma, kuru dileklerle bu işin olmayacağı da meydanda..

Senin, "Güneşin ısıttığı ülke" sözüne, ben de "Güneşin aydınlattığı bir ülke" şeklinde bir ilave yapayım..

Çok teşekkür ederim canımın içi, tekrar gelip yorumunu tazelediğin için.. Zahmetler verdim sana..
Çok çok öperim Zeugmacığım,

Sevgilerimi gönderiyorum..


Canımın içi Tontinim;

Ahh, çok teşekkür ederim canımın içi.. Sen hiç zahmet etmesen ilaç almaya.. Ben böyle deli olmaya, paranoyak kalmaya karar verdim.. Böylece daha mutluyum.. :) Ayrıca, sana da lazım değil o ilaç.. Ben, seni de o deliliğinle seviyorum.. Bu deliliğin olmasa, o yazdıklarını yazamaz, bizler de seni bu kadar sevemezdik belki de..

Evet, pazarda çıra satıyorlar.. O çıraları meşale yapıp bu kör karanlıkları yırtmanın zamanı geldi.. O meşaleler, bizi bu karanlıklara mahkum edenlerin de gözlerini açar umarım.. Ya da, kör olan gözlerini daha da, âma eder..

Canım Tontinim, o bozuk tank hikayesini ben de duymuştum.. Demek ki, o hikayedeki asker senin oğlunmuş(!).. Şaka elbette, o takın başında nice askerlerimiz nöbet tutmuştur kim bilir?..

Canımın içi, ziyaretin ve bu güzel yorumun için çok teşekkür ederim..
Ben de sana kucak dolusu sevgiler yolluyorum..
Ellerinden ve tontiş yanaklarından öperim..

Sevgilerimle..

http://belguzarane.blogspot.com dedi ki...

merhaba sevgıler canım

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Belgüzar;

Merhaba, hoşgeldin canım..
Ziyaretine çok memnun oldum..

Benden sana sevgiler..

Menes dedi ki...

Merhabalar ,
Bir önceki yorumu okuyup, birde Arzu Hanımın iyimser yanını göreceğiz diye sevinirken bile ,
böyla harika bir hikayeyi hiç ummuyordum açıkçası..
Türkiyede sanırım %3-5 lik bir koro hepbir ağızdan aynı hikayeyi birbirlerine okuyup birbirlerini uyutmaya devam ediyorlar.
Bir varmış bir yokmuş , bir ülke kurulmuş ,neredeyse 1 asıra yaklaşacak ama hiç darbe görmemiş, görmüş derlerse inanma onun adı darbe değil,inandın aman sakın askerin yaptığına inanma,ha askeride gördün kesin ABD işidir , asker zorunlu kalmıştır yatıştırmaya,aman sakın birde birileri bakın bu kadar zaman bunlar olmuştu şimdide şöyle şöyle hazırlıklar var derlerse sakın inanma kesinlikle belge iste, belgeyi getirilerde bunlar hikaye de, sesli kayıt iste ,sesli kayıt getirirlerse bunlar montaj de , görüntülü iste..
Ama bu delillere asker bile sahtedir demeyebilir,yalanlamayabilir, ama sen yinede olduğuna inanma , bak ben seni seviyorum,olmaz diyorum ,olur mu hiç ?
Sen şimdi çek yorganını uyu ,derin derin uyu....
iyi uykular,bol güneşli rüyalar ..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Enes;

Hangi yorumdan bahsettiğini tam olarak çıkaramadım ama, neyse.. Ama, sana daha önce de söyledim. ben kimseyi memnun etmek, iyi görünmek için yazmıyorum düşündüklerimi.. Kafama estiği şekilde yazıyorum yazımı..

Sana şunu söyleyeyim; Beni istediğin kadar, tahrik ederek, darbelerimi savunduğumu veya askerin darbe yapma ihtimalinin olmadığını söyletmeye çalışsan da, benim öyle bir şey söylemeye niyetim ve inancım yok.

Bir de, şu dediğin çok komik yani; Türkiyede %3-5 lik bir koro, aynı hikayeyi okuyup, bir birini uyutmaya devam ediyor, lafın..
İyi o zamn işte, daha ne istiyorsun ki?.. %3-5 lik bir kesimin lafını kim dinlerki zaten..
O kadar az bir kitleyi dinleyip, onlara güvenip de asker darbe mi yaparmış..

Kusura bakma ama, bu sözü söylemek istemezdim, hiç tanımadığım bir kişiye karşı, fakat sen zorla istedin.. Sözlerinin tamamı demogoji içeriyor.. Bir varmış bir yokmuşdan itibaren..

Tamam, sen güvenme askerlere.. Ben o konuda seni suçluyor muyum..
benim de bu hükümete güvenmeme gibi bir hakkım, bir özgürlüğüm var.. Ben öyle düşünüyorum.. Düşüncelerime de mi pranga vuracaksın yani..

Ayrıca, ben de askere güveniyorum diye bir söz söylemedim.. Güven konusu ayrı, oynanan oyun, sahnelenen senaryo ayrı şeyler..

Benim uyuyup uyumayacağıma da ne karışıyorsun ayrıca..
Ben sana ne zaman bu tür bir yaklaşımda bulunup, küçük düşürücü sözler söyledim?.. Ben yakıştıramadım, kendine yakıştırdıysan ayrı konu, onu bilemem.

Benim diyeceklerim bu kadar..

Her şeye rağmen, sevgiyle kal..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım, kimseyi kırmak değil niyetim, öncelikle samimiyetle buna inanın lüften.
Siz yazılarınızda , hükümete vs bir başkasına çok daha kırıcı bir tavırda yazılar yazdığınız farkında mısınız ?Gördüğünüz gibi hoş olmuyormuş bu tavır,sizin kadar iyi niyetli birisini bile kızdırabiliyormuş.
Askere bende güveniyorum(bununla beraber her kurumda istenmeyen ayrık otları olabileceğini düşünüyorum),fakat ortada bu kadar ciddi iddialar varken,hala birşeylere karşı kabullenememezlik neden ?
Neden karşıdakilerin samimiyetleri görmemezlikten geliniyor ?
Neden gayet ciddi konular,geyiğe dökülüyor;mini etekli bir bayan bir kuruma kıyafetinden dolayı alınmasa hoşunuza gider mi? Şahsen hiçkimsenin özgürlüklerine karışılması benim hoşuma gitmiyor.
Ayrıca problem birilerinin %3-5 e güvenmesi değil, %60 -70 in inandığı şeylere güvenmemesi.

Ayrıca benimde hassas olduğum noktalar var sizinde ,ne kadar iyi niyetli olmaya çalışsamda kırıcı şeyler yazabiliyorum, bu sebeple bir daha yazmamayı tercih ediyorum.
Umarım her zaman doğru olanı görüp, inanıp ; doğru olanı yaparsınız.
hoşçakalın

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Enes;

Ben kırıldığımı söylemedim sana.. Bana istediğin gibi yazabilirsin diye daha önce de söyledim.. Ama, o sözleri yakıştıramadım.. Dalga geçmeni daha doğrusu.. Yok yorganı çek, uyu, iyi rüyalar filan.. Bunları çirkin buldum..

Yoksa senin görüşlerin ve düşüncelerin bana ne kadar ters gelirse gelsin, onlar sana ait görüş ve fikirlerdir. Senin görüşlerini eleştiririm ama, niye öyle düşünüyorsun demeye hakkım olamaz ve olmaz da.. Aynı şekilde sende benim görüşlerime karşılık verebilirsin, eleştirebilirsin.. Ama, dalga geçer şekilde değil.. Doğru olduğuna inandığın, doğru bilsdiğin görüşlerini, doğru bir şekilde söylersin.. Bunda hiç bir sakınca yok.. Gel her zaman yaz, ben de yayınlarım ve kendi cevabımı da kendi bildiğim şekilde veriirim.

Herhangi bir şeye güven ve inanç konusu aynı şekilde benim için.. Yorumumda da belirttim.. Sen ona güvenirsin, berikine güvenmeyebilirsin. Ben de senin güvendiğine güvenmem, başka şeye güvenir ve inanırım.. Yani bunlar kişisel inanç ve güven konuları. Kimse kimsenin inandığı şeyi kolay kolay değiştiremez.
Ancak, bazı şeyler de var ki, belgeyle ilgili konuları söylüyorum. O konuda ben tarafsızım.. Ciddi iddialar var diyorsun, kendi sözlerin bunlar. Henüz iddia safhasında.. Kesinlik kazanmış değil.. Yüce yargı, sonuçta bir karar verecek ve hepimiz o yargı kararına saygı göstereceğiz. İçimize sinse de, sinmese de.. İstediğimiz yönde olsa da , tersi olsa da..

Yazmamayı tercih ediyorum demen, bana göre yanlış.. Eğer ben sana bir hakarette bulunursam o zaman haklı olabilirsin yazmamakta.. Ama ben bir yazı yazıyorum, sen benim yazdıklarıma, yorumda bulunanlara takıyor ve olmadık sözler söylüyorsun. Bunu yapacağına kendi fikrini açıkla ve çık.. Ben de sana karşı kendi fikrimi söylerim, kötü bir söz sarfetmeden.. Ne güzel olur değil mi, o zaman tartışmamız..

Ben de umarım senin doğruları görmeni..

Sevgilerimle..

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu