05 Aralık 2009

KADER MAHKUMU MUYUZ..?


Size, bayramdan önce görmüş olduğum bir rüyadan bahsedeceğim. Ondan önce ise, o günkü gelişmeleri biraz özetlemem gerekir. Çünkü, rüyada gördüklerimin, o günkü gelişmelerle alakalı olduğunu düşünüyorum.

Bahsedeceğim şeyler, benim ne ailemle, ne de işyerindeki gelişen konular. Bahsetmek istediğim konu internet. İnternet denince de, benim anladığım ve en fazla zaman ayırdığım blog dünyası.

O gün işyerinde biraz fazla yoğun olduğumdan, bloglarla çok fazla ilgilenemedim. Sadece benim bloguma yapılan bir kaç yorumu cevapladım. Okuduğum bloglardan, yeni postları okumaya çalıştım. Hatta yorum yapmaya dahi zamanım olmadı.

Okuduğum bloglara yorum yaptığımda, bir süre sonra yaptığım yorum yayınlanmış mı diye veya yayınlanmış ise, yorumuma ne yanıt verilmiş diye sık sık gider bakarım. Burada bahsedeceğim şey, okuduğum bir yazı, yaptığım yorum ve bu yoruma gelen cevaba ilişkin beynimde yaptığım düşünsel gezinti ve sonrasında da google aracılığıyla biraz araştırma. İşyerinde bu araştırmalara fazla zamanım olmadığından, devamını da, akşam eve gittiğimde, biraz evdeki kütüphaneden, biraz da internetten inceledim.

Canımın içi Zeugmacım, o rüyayı gördüğüm günden üç gün önce "Yazgı mı?" diye bir soru sordu. Bir Pazar günü sabahı kapısına gelen yardıma muhtaç genç bir kadın ile yanında onunla beraber dolaşan küçük oğlu ve sırtına bağladığı daha yeni doğmuş bebeği konu alan, hüzünlü bir anısını yazmış. Pazar sabahı erken bir saatte yaşanılan bu durum ve geçen diyaloglar, normalde herkesin başına gelebilecek, hüzünlendirebilecek sahneler. Hatta, normalde karşılaşıldığı zaman üzülmeyen kişiler dahi, sevgili Zeugmanın anlatımı karşısında, üzülüp hüzünlenmemesi imkansız.

Fakat, konu hüzünlenip hüzünlenmemek değil. Bahsetmek istediğim, Zeugmacığımın yazısının başlığında ve son cümlesinde sorduğu soru. "Yazgı mı?" ve "Yazgı dedikleri bu muydu?" Yorum yapanların çoğunluğu -okuyucu ve yorumcu sayısının fazla olduğunu da belirtmeliyim - bu durumun bir yazgı / kader olduğu görüşünde birleşiyor. Ben ve birkaç yorumcu da, bu durumun yazgı / kader olmadığını söylüyoruz.

Elbette ben, bana gelecek cevabı merak etmeme rağmen, cevabı da aşağı yukarı tahmin ediyorum. Bana verilen cevap da, beklediğim gibi oluyor ve çok sevgili Zeugmacığım, "Olmadı, uymadı Arzucuğum." diyerek, beni bu rüyayı görmeye ve bu yazıyı yazmaya sevk etti. (Sana hiç kırılabilir miyim, Canımın içi..)

Rüyaya geleceğim de, önce bir düzeltmeden sözetmem gerek. Düzeltme benim yorumumdaki şu cümle ile ilgili; "Bu yaptıkları, Allah ile aldatma değil de nedir..??" Bu cümlede geçen, "yaptıkları" kelimesinin ifade ettiği kişi(ler), orada bahsi geçen kadın ve çocukları değildir. Burada, Allah ile aldatıyorlar diye suçladıklarım, dinimizin ve dinimizin tek adresi olan Kur-an'ı Kerim'i hırs, menfaat ve koltukları uğruna gerçek anlamlarından saptırarak anlatan, öğreten din adamları ile bizleri yöneten kişilerdir. Bir düzeltme de, benim kullandığım cümlelerde, "Allah'ı aldatmak" gibi bir ifade yer almadığı gibi, hiç bir zaman da yer almaz. Allah'ı aldatmak kimin haddine ki..

İnsanın insanı en kutsal şeylerle aldatması kadar kötü olan başka ne olabilir? Fakat, bunu bilhassa bizi yönetenlerin yapması, insanlarımızın kutsal saydığı değerleri kullanarak, kendi çıkar ve amaçlarını gerçekleştirmelerini görüp, duydukça ve bu durum karşısında insanlarımızın kendilerini söylenenlere inanmak zorunda hissetmesi ve çaresizlikleri karşısında acıma ve üzüntü duymamak elde değil. Bu şekilde dini kullananlar dışında, vatandaşlarımızın manevi değer verdikleri her türlü kutsallarını kullananlar da var elbette. Bu işi en fazla siyasette ve ticarette görüyoruz. Ama, en çok acı vereni ve en çok da işe yarayanı, "Allah ve dini motifleri" kullanarak yapılan aldatmalardır.
....

Epey uzun bir süredir MSN Messenger'ı çok seyrek kullanıyorum. Açınca baktım ki bir çok arama ve ekleme isteği birikmiş. Çoğunluğu önemsiz şeyler.. Ancak, beni eklemek isteyenlerinden bir tanesi dikkatimi çekti.. İsteği onayladım ve anında ilk mesajını gönderdi.. Gönderenin nickini görünce, "Allah'ın aptalı başka nick mi bulamadın" diye biraz sesli bir şekilde söylendim.

- Tanrı : Ey Arzu..! Düşündüğün, hiç olabilecek bir şey değil.
- Arzu : :)
- Tanrı : Ey Arzu kulum, bu benim nickim filan değil. O benim.
İçimden, "Hay Allah ya, hep de beni bulur, nerede manyak, sapık varsa." diye söyleniyorum. Bir yandan da, fazla uzatmadan sepetlemek için bir şeyler yazayım diyorum.
- Arzu : Tabi, tabi ben itiraz etmedim zaten. Ben de, Athena'yım yüce Zeus.
- Tanrı : Sen, Athena'yım diyerek zekanı ön plana aldığını, bu konuda üstün olduğunu göstermek istiyorsun, öyle değil mi.?
- Arzu : Eh, o konuda tevazu gösteremeyeceğim. Zekamla her zaman öğünürüm. :))
- Tanrı : Ey Arzu..! Ben başka bir konudan bahsetmek istiyorum. O senin düşündüğün şey kesinlikle olamaz. Zamanı geriye döndüremezsin. Haydi döndürebildiğini düşünsek bile, büyük patlamanın olduğu zamana gidemezsin. Hadi onu da kabul edelim. O ana da gitsen bile, ötesine geçemezsin. Öncesinin ne olduğunu sen biliyorsun değil mi..?
Ben bunları okuduğum an donup kaldım. Bugün bunları düşündüğümü karşıdaki kişi nereden biliyor olabilir. Bunun imkansız olduğunu düşünüyorum. Bir yandan da parmaklarım tuşların üzerinde hareket ediyor.
- Arzu : Yok..
- Tanrı : Ey Arzu..! Evet, öncesinin sizlere göre 'yok' olduğunu bildiğini söylemiştim sana. Ancak ben, yokdan önce de varım. Sen bana rakip mi olmak istiyorsun, zamanın öncesine geçmek isteyerek.? Ama, size böyle bir güç vermedim ben. Hatta, bunu düşünmemen bile gerekir. Büyük patlama anına dahi gelebilmeniz imkansız.
- Arzu : Tamam inandım Allah'ım. Sen gerçeksin.
- Tanrı : Ey Arzu..! Evet, aklından geçen ve bana sormak istediğin sorunun cevabını söyliyeyim sana. Kaderin ne olduğunu soracaktın bana. Kader, benim size gönderdiğim ve aslı da benim bilgimde olan kitapta açıkça yazdığı gibidir. Kader, tüm evrenin tabi olduğu denge kanunudur. O kanunların ölçüsüdür. Kader = ölçüdür. Sizin anladığınız, kullandığınız, size anlatılan anlamda değildir, benim kasttettiğim. Ben size kendimden olan iradeyi verdim ve yapacaklarınızdan sorumlu tuttum. Ne diye hala anlamıyorsunuz.
- Arzu : Anladım Allah'ım. Bizler nasıl ki, bir cetvelin tamamını, her milimetresine kadar görüyorsak, sen de yaratığın zamanın baştan sona her anını görüp, biliyorsun. Sen her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, her şeyi duyan ve görensin. Bizler, bize verdiğin iradeyi senin istediğin yönde kullanmayıp, sorumluluktan kaçıyoruz. Yaptığımız iyilik ve kötülükleri senin yaptırdığını söyleyip, kaderimiz Allah tarafından böyle yazılmış deyip sıyrılmaya çalışıyoruz.

.....

Tam bu esnada sıçrayarak uyandım. Ayaklarımdan, saç telime kadar, her yanım ter içindeydi. Bütün gün ve gece düşündüğüm şeyler, rüyamda karşıma çıkmıştı.

.....

Böyle bir rüya kurgusu düşündüğüm ve buraya yazdığım için, umarım Allah'ım beni cezalandırmaz. Affet beni Allah'ım.
Onun fikir, düşünce ve inancına katılmadığımı, farklı düşündüğümü anlatmak amacıyla, böylesi bir yol seçip, kullandığım için de, canımın içi Zeugma'dan da özür dilerim.

Kader hakkındaki bu fikir ve inancımın ana kaynağı, Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün kitapları, özellikle Kur'an-ı Kerim meali, gazete yazıları ve tv söyleşileridir. Bu dinin bir mensubu olduğum halde, daha öncesinde yanlış bilgilere sahip olduğumdan, çok farklı düşünüp İslam seviyorum diyemediğim halde, yazdıkları ve söyledikleri sayesinde, bana İslamı sevdiren Sayın Öztürk'e de,  bu vesile ile çok teşekkür ediyorum.

KUR'ANDAKİ İSLAMDA, KADERE İMAN FARZ MI ? Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk

KADER ALIN YAZISI MI, TABİAT KANUNLARI MI? Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk

İSLAMDA KADERE İMAN VAR MI?

İstiklal Marşımızın yazarı M.AKİF ERSOY'un Safahat adlı kitabından bir şiirle bitirirken, onun sözlerini ya unutup, yada kulak tıkadığımız için, kendisinden özür diliyoruz. Nur içinde yat, Sevgili M.Akif ERSOY..

"Bir kerre de azmettin mi, artık Allah´a dayan..."
-"Allah´a dayanmak mı ? Asırlarca dayandık !
Düşdükse bu hüsrâna, onun nârına yandık !
Yetmez mi çocukluktaki efsâneye hürmet ?
Dersen ki: Ufuklarda bir aydınlık uyansın;
Mâzîyi ateş vermeli, baştan başa yansın !
Şaşkınlık olur köhne telâkkîleri ihyâ;
Şeydâ-yı terakkî, koşuyor, baksana dünyâ.
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;
Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır ! "

-Allah´a değil, taptığın evhâma dayandın;
Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın...
Meflûc ederek azmini bir felc-i irâdî,
Yattın, kötürümler gibi, yattın mütemâdî!
Mâdem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın;
İksîr-i bekâ içsen, emîn ol, yaşamazsın.
Mevcûd ise bir hakk-ı hayat ortada, şâyed,
Mutlak değil elbette, vazîfeyle mukayyed.
Takyîd-i İlâhî ki: Bilâ-kayd ona münkâd,
Kalbinde cihanlar darabân eyliyen eb´âd.
Lâ-kayd olamazdın, biraz insâfın olaydı,
Duydukça bütün sîne-i hilkatten o kaydı.

"Allah´a dayandım!" diye sen çıkma yataktan...
Ma´nâ yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu ?
Üç kıt´ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:
Dinlenmedi birgün o büyük nesl-i mücâhid.
Âlemde "tevekkül" demek olsaydı "atâlet´;
Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet ?
Çoktan kürenin meş´al-i tevhîdi sönerdi;
Kur´an duramaz, nezd-i İlâhîye dönerdi.

"Dünya koşuyor" söz mü ? Berâber koşacaktın;
Heyhât, bütün azmi sen arkanda bıraktın !
Mâdem ki uyandın o medîd uykularından,
Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.
Ensendekiler "leş" diye çiğner seni sonra;
Ba´sin de kalır ta gelecek nefha-i Sûr´a !
Çiğner ya, tabî´î, ne düşünsün de bıraksın ?
Bir parça kımıldan, diyorum, mahvolacaksın !
Dünya koşuyorken yolun sütünde yatılmaz;
Davranmıyacak kimse bu meydana atılmaz.
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da.
Maziyi, fakat yıkmaya kalkma bu yolda.
Ahlafa döner; korkarım, eslafa hücumu:
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu ?

Ey yolcu, uyan ! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha !

M.AKİF ERSOY (Safahat adlı eserinden)

Herkese sevgiler gönderiyorum..

12 YORUMLAR :

Zeugma dedi ki...

Ah ah..ben sana ne diyeyim canım Arzum :)
İki gündür gelip gelip bakıyorum bu 2 metre postuna :)))
Ufak bir mesele seni bu kadar etkilesin ve rüyalarına kadar girip Yaradan'la hem de MSN' de karşısında hesap vermeye kadar götürsün işi.

Canım kısaca söyleyeyim ben sana. O yazının altında da cevap verdim sana. Seyrettiğin açık oturumlardaki insanlar ve ona benzeyen birçok kişi daha var elbette.Haklısın o konuda.
Sana kısaca 2 madde halinde sunayım:
1- Yazıdaki başlık ''Yazgı mı?'' şeklinde zaten. Beni etkileyen; kadının arkasına bağladığı yeni doğmuş bebek. Onun yerine o şekilde sen ya da ben dünyaya gelebilirdik..
Bu kadın bize periyordik olarak gelir. Bize ve tüm siteye uğrar.Asla ısrarcı değildir. Yaptığı duygu sömürüsü o güne mahsustu. Gerçekten aç ve zavallı bir durumda. ''Git tarlalarda çalış,kadınlar çalışıyor, yevmiye ile çalış, böyle ayıp'' dediğim de olmuştur. Ama kadın kendini Roman olduğu için beğenip almadıklarını söyledi bana.
Ve bir şey söylesem inanmazsın, bu kadını benim hafta sonu çok erken zile basıp uyandırdığı için kovmuşluğum vardır.Hatta iyice sinirlenip ''O parmaklarını doğrarım'' bile dedim, yemin ederim :D
Güya kısaca yazacaktım. birinci madde uzadıkça uzadı.

2- Canım sen de haklıydın ''Yazgı değil'' söyleminde. Benim sana söylediğim sadece o kadına uymadığı, başka çaresi olmadığı yönündeydi.
Bu kadar etkilenip duyarlılıkla günlerce düşündüğün ve bu detaylı postu hazırladığın ve kendini ifade etmek için adeta parçalandığın için çook teşekkür ederim. Hassas kalbin başka türlü davransaydı şaşardım zaten.

Yazan ellerine sağlık Arzucuğum..
Sevgiyle öpüyorum seni..
İyi akşamlar...

Adsız dedi ki...

Üç kez bloguna gidip geldim. Elim kalvye'ye gidip yorum yazamadı. Geçen çarşamba gecesi aynı soruyu kendime sordum ve çok ağladım. Benim kendi kendime sorduğum soruya cevabını veriyorsun. Tesadüf mü acaba yoksa bu da bir kader mi ?

Bir ara gelip anlatırım. yazacak çok şey var. ama kelimeler kilitleniyor. iyi geceler canımın içi.

Arzu Breda dedi ki...

Ah ahh..! Canımın içi Zeugmam..
Sen bana bişey diyeceğine, iki tane şaplak indirsene, hiç sorgulamadan..
Bu çatlak Arzu, nasıl olur da, ablasını böylesine sorgulayıp, üzer..
Bu senin Doçentliklere layık gördüğün Arzu, işte böylesine çılgın biri..
Bu çılgının aklına gelmeyen yok..
Aklına eseni de, olur mu, olmaz mı düşünmeden, şakkadanak söyleyiverir, yada yapıverir..
Baksana delinin yaptığına; Güya Tanrıyla MSN de konuşmuş gibi bir yazı kurgulamış..
Bu kadarı da fazla değilse, nedir yani..??
Bu kız "tam sopalık" senin anlayacağın..
Başka türlü iflah olmaz, olacağı da yok.. :DD

Canımın içi Zeugmam, sen benim bu yazım üzerine niçin, kendini savunma ihtiyacı duyuyorsun..?
Ben senin yaptıklarına ve sözlerine hiç bir itirazda bulunmuyorum ki..
Ben sadece, kader konusunda kendi görüş ve düşüncelerimi dilimin döndüğü kadar blogumda ifade etmek istedim.
Bunu da, senin yazdıklarından sonra, yazma ihtiyacı hissettim ve o nedenle böyle bir saçmalık yapıyorum. Bu saçmalığı yaparken de, bunun ilham kaynağı olarak da seni gösterdim.
Ne olur bunu yaptığım için bana kızma olur mu, canımın içi..!!

Aslında niyetim, benim yorumuma verdiğin cevaptaki bir maddi hatayı, senin blogunda düzeltmekti. Fakat, sonradan hem o hatayı düzelmeyi, hem de bu konudaki düşüncelerimi kendi blogumda yayınlamayı düşündüm ve o nedenle de, yayınlamadan önce ilk senin görmeni istedim.

Canımın içi, inan ki senin sandığın kadar fazla zamanımı almadı. Sadece, verdiğim linkleri bulmam biraz zamanımı aldı o kadar. Çünkü, konuyla alakalı olmasına özen göstermem gerekiyordu. Bu linkler de, yazımı okuyanlar için yararlı olacağını düşündüğüm adresler. Hiç bir adres vermezsem kafadan atmış gibi olurdu. Öyle düşünülsün istemedim.

Bana ilham kaynağı olduğun için, asıl ben sana teşekkür ederim, canımın içi Zeugmam..

Ulaşması dileğiyle, sevgiyle hazırlanmış öpücüklerimi gönderiyorum..

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Nesliciğim,

Vah vah canım benim.. :(( Seni o kadar ağlatacak nedeni çok merak ettim hayatım..!!
Önemli mi canım, yorum yazman..!? Şart değil ki..

Neslicim, ne zaman istersen, bana yazabilirsin..
Mail adresim arzubreda@gmail.com
Mailini bekliyorum canımın içi..

Sevgiyle öpüyorum..

Özgür dedi ki...

Estağfurullah. Kızmak küsmek olmaz, bir sorun olduğu aklıma geldi zaten. Bir iki gündür askerlik işlemlerimle uğraşıyorum onun için pek ilgilenemedim. :D

Yazgı mı? isimli postu görmemiştim önceden buradan inkten gidip okudum bende. Yorumumu bıraktım buradaki konu o değil.

O zaman öyle kısa bir yorum attım ama kafamı azıcık toparladım iki gündür uzuuuuun bir yorum yazmaya çalışayım. :D

İlk önce şundan çekindim, bu posttaki bazı yerler yaradanla yazışma tarzı bir şey olarak algılanabilir bazı tipler tarafından boş insanlarla uğraşabilirsin...

Neyse asıl konu şu, rüyadır, her şekilde gelişebilir, tanrıyla da konuşabilirsin, kendini tanrı olarakta görebilirsin, sonuçta bilinçaltıyla alakalı bir şey bu. Ne yalan söyleyeyim bu rüya olaylarına pek inanmazdım ben. İlerisinden bir şeyler gösteriyormuş falan filan bana inandırıcı gelmezdi. Zaten bende yaklaşık 11-12 yıldır rüya görmüyordum, o derece derin uyku uyuyorum yani. Ama geçenlerde bir ara, bir rüya gördüm. Blogumla ilgili bir rüya, nasıl önemsiyorsam artık bilinçaltıma bile yerleşmiş. :D Gördüğüm rüya harfi harfine gerçekleşti. FF'de de feed açmıştım onunla ilgili. O günden beridir rüyaların bir şeyler anlattığına azıcık inanıyorum. O günden beridir ben yine rüya görmüyorum hala ama demekki insanın kafasını çok kurcalayan konular olursa o rüya her türlü görülüyormuş onu anlamış oldum.
Senin bu postun da benim o rüya olayından sonrasına denk geldi böyle bir kafam karıştı o yüzden.
Neyse, sonuç olarak şunu düşünüyorum, hayatının gidişatını etkileyecek derecede kafanı evrenin sırlarıyla meşgul etmişsin demek ki, sana böyle bir haber verilmek istenmiş diye yorumluyorum. Boş yere aklını meşgul ediyorsun kendi hayatına yoğunlaşamıyorsun artık bunlara kafanı yorman boşuna denmiş sana.

Bir de şu var, yaratılmış olan hiç bir varlık, Allah'la doğrudan konuşamaz. Bunu ben demiyorum, işin ehli hocalar falan diyor. O yüzden kurguladığın rüyanda Allah'la konuşman mümkün değil. Konuştuğun bir aracı melek midir, artık nedir orasını da ben bilemem.

Benim kader inancım da, tarih boyunca insanlara anlatılan kader anlayışıyla farklı galiba. Eğer bizim bu dünya da yaşayacaklarımız önceden bizim kaderimize yazılsaydı, cennet cehennem kavramı niye olsun ki? Herkesin nereye gideceği zaten baştan belirlenmiş olurdu.
Bence, kaderimizde hayatımız hep iki ihtimalle ilerliyor, doğru olan ve yanlış olan. Biz kendi irademizle her o yol ayrımına geldiğimizde, ikisinden birisini seçiyoruz. Sonra da bizim seçtiğimiz yola göre yazılmış kaderimizi yaşıyoruz. Yani kendi kaderimizi kendimiz seçiyoruz. O yüzden cennet cehennem var. Tabi bu benim inancım benim yorumum kimse katılmak zorunda değil...


Saygılar.

Zeugma dedi ki...

''Canımın içi Zeugmam, sen benim bu yazım üzerine niçin, kendini savunma ihtiyacı duyuyorsun..?''

Arzucuğum, bu kısmı düzeltmek zorundayım.
Yaptığım ''SAVUNMA'' falan değil. Yazıyı yazma gereği hissettiren şahıslarla ilgili detay vermek.Olay bu.. Hem benim hem senin bloguna taşan bu olayda biraz daha detaya ihtiyaç vardı.
''Yazgı değil'' dediğin ve örneklendirdiğin o konuda sen haklıydın (gerçi onların öyle olması bile yazgı-ları). Benim örneklememde ise ben haklıyım ve ısrarcıyım. EVET;YAZGI VARDIR VE BU İNSANLARIN YAZGISI BUDUR.Bazen kapılardan kovulmak bile yazgılarıdır.

Senle ben bugün burada bu konuyu irdelerken bile, bu daha önceden Tanrı tarafından biliniyordu.

Sevgilerimle Arzucuğum...

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım ,
Bir süredir sitenizi takip ediyorum,samimi yazılarınızdan ötürü tebrik ederim.
Kader mevzusunda, Yaşar Bey in fikrine katılmak ne yazık ki mümkün değil.Şu ana kadar gelmiş geçmiş kabul gören yüzlerce islam dini alimide Yaşar Bey in fikirleri çürütecek eseler telif etmişlerdir.
Verdiğiniz bir bağlantıda Yaşar Bey in sonuç paragrafında belirttiği "satranç örneği"indeki gibi olmuş olsaydı, yani Rabbimiz sadece sonuca bakacak olduğunu düşünsek , yaratılışında gayesinin dışına çıkmış olacağız.Çünkü madem böyle bir genelleme yapılabiliyor yani içerdeki hamlelerle bakılmıyorda sonuca bakılıyor ve Rabbimiz sonucu biliyor, o zaman "Madem sonuçlar biliyor bize yaşam hakkıda verilmesin." Ne de olsa sonuçlar biliyor gibi bir genelleme yapabilirdik.
Ayrıca bu kadar ileri gitmesek bile bu genellemeyi hangi peryot içinde yapacağımızda ayrı bir mesele olacaktı.Bir insanın bir sınava çalışıpda başarılı olmasında çalışmaya başlaması ile başlayan peryot,sınavdan geçer not aldığında bitecek miydi? Yani Allah başlangıcı ve hamleyi bilecek ve sonucu takdir mi edecek ti? Peki çalıştığı halde ,türlü sebeplerden dolayı başarısız olursa, aradaki etkenleri Rabbimiz bilmeyecek yada takdir etmeyecek miydi ? Araya giren tüm olaylar kişiler sebeplerin haklarının ataması nasıl olacaktı... vs vs vs şeklinde uzatılabilir.
Ayrıca Yaratan kendi indirdiği kitabında şöyle buyurmaktadır;
"22 - Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır.

23 - Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. "(Hadid suresi /22-23)
Burda gördüğünüz gibi başınıza gelecek olan olaylar yaratılmadan önce yazılmıştır,ve Rabbimiz bize karşı o kadar hassas davranmıştır ki,hemen bir sonraki ayette niçin yazılı olduğunun sebebini açıklamıştır.(23)

Gördüğünüz şekilde Yaşar Beyin bahsettiği gibi olmadığı gayet açık bir şekilde görülmektedir.
Bir çok ayet örnek verilebilir, islam dininin en güzel temsilcisi olan Hz. Muhammed (Allah ona rahmet etsin)
in bir çok hadisi örnek verilebilir.
Açıkçası ben sizden bu kadar ince bir mevzuda fikir sahibi olurken ,tek bir yazar yerine birçok kaynaktan beslenerek okuyucularınıza bilgi vermenizi umardım.
Gerçekten üzerinde bişeyler söylenmesi çok zor olan bir konu.
Sanırım Necip Fazıl gayet veciz bir şekilde kaderi tarif etmiş ;
KADER
Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!..

Necip Fazıl Kısakürek (1976)
Sevgiyle kalın..

Arzu Breda dedi ki...

Özgürcüm,

Sen de, rüyaya taktın..! :))
Ben rüya filan görüp, buraya onu aktarmadım.. Bu rüya diyalogları tamamen benim kendimi ifade etmek için seçmiş olduğum bir yol. Bir kurgudan başka bir şey değil. Yazıda zaten belirttim bunu.. ancak, sen iyice dikkat etmemişsin demek ki..

Her neyse, sen demek askere gitmeye hazırlanıyorsun..? Hayırlısı olur inşallah.. Güle güle gidip, dönmeni diliyorum..

Kader konusunda, hemen hemen seninle aynı fikirdeyim. Belki de, tamamen aynı..

Evrenin sırlarına çok kafa yorduğumu söylemişsin.. Ben kimim ki, evrenin sırlarına kafa yorup çözmeye çalışayım..?
Ben bu konuda nelerin bilindiğini bile bilmeycek kadar, bu konuda yetersizim. Onun için bu işler bana göre değil...

Özgürcüm, ben bu konuda rüya görmedim ama, sen rüyalarını görmeye devam et.. Rüya görmek, insanı rahatlatıp, huzur veriyor.. :))

Bu konuya böylesine ilgi gösterip, zahmet ettiğin ve yorumunla katkıda bulunduğun için, çok teşekkür ederim..

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Zeugmam,

Canım, çok özür dilerim.. Senin detay açıklamalarını, ben bir an için kendini savunma şeklinde algıladım.. Bana karşı hiç bir zaman böyle bir şey yapmanı arzu etmediğim için, öyle söyledim.. Ama, sen haklısın.. Sen detay açıklıyorsun, fikir belirtiyorsun.. Bense, kendimi ilgilendiren sözleri alıp cevap veriyorum.. ne kadar bencilim görüyor musun..!!??

Canımın içi, senin kendini haklı gösterdiğin ve ısrarcı olduğun yönleri kısmi olarak tahmin ediyorum.. Sen kaderin hangi yönünü, ne şekilde düşünüp, bunun doğruluğuna karar veriyorsun, tam olarak çözebilmiş değilim. Bunları uzun uzun anlatman lazım ki, ben bir karar verebileyim.. Bu konuyu bloglarda böylesine kısa kısa pasajlar halinde açıklamak, ne benim için, ne de senin için mümkün görünmüyor.. Bu konu, oturup, uzun uzun tartışılması gereken, konu hakkında birbirimizin fikirlerini üstüste koyup, irdelememiz gereken bir konu.. Çünkü, bu konuda çeşitli kaynaklarda, çok farklı görüşler hakim ve herkes de kendi görüşünün doğruluğu konusunda çok ısrarcı..

İstersen daha devam edebiliriz, canımın içi Zeugmam..

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

Beni "samimi" biri olarak düşündüğün ve bunu da burada ifade ettiğin için, ne kadar mutlu oldum tarif edemem. Beni samimi biri olarak tahayyül ettiğin için çok teşekkür ediyorum.
Kişileri oldukları gibi görmeye çalışan ve kabul eden biriyim. Karşımdaki kişinin de, her zaman samimiyetine inanırım. Eğer, o kişi samimi değilse bile..

Sevgili Enes, ben yazımda Y.N. Öztürk'ün fikirlerini beğendiğimi, onun görüşlerini benimsediğimden bahsedip, sadece onunla ilgili bağlantı linkini vermişsem, bu demek değildir ki, ondan başkasının fikirleri tümden yanlış ve onlarda doğruluk payı yok demek değildir. Ayrıca, ne Y.N.Ö. ne de diğer din bilginleri peygamber değildir. Ne benim, ne de bahsi geçen bilim adamlarının kendileri hakkında böyle bir iddiaları olamaz. Her bilim adamı (dini konuda), Kur'an-ı Kerim'i kendi dini yorumlama anlayışına göre yorumlayıp, görüşlerini söylerler. Bunu yaparken de, hepsi de yıllarını verirler bu konuları araştırmaya.. Y.N. Öztürk de bu konulara (kendi ilgi alanına) yıllarını vermiş ve belli bir birikim sahibi olmuş, ülkemizin yetiştirdiği bir din bilginidir. Keşke, farklı düşüncelerde bile olsa böyle bilim adamlarımız çoğalsa da, ülkemizde daha çok fikir üretilip, İslam dini zenginleştirilse. Bundan insanlık zarar görmez, tam aksine insanlarımız daha nitelikli bir kişiliğe kavuşur.

Ancak, bana göre ülkemizde her alanda yapıldığı gibi, dini konularda da, yapılan tartışmalar halkın önünde yapıldığından, hem bu tartışmaları izleyen halkın aklı karışmakta, hem de bilim adamlarımız kendi fikirlerinin üstünlüğünü sergilemek dışında bir işe yaramamaktadır. Halbuki, bunlar düzenli olarak belli zamanlarda sempozyum şeklinde, yaptıkları çalışmaları, bu toplantılarda hiç çekince duymadan, bir tez şeklinde diğer bilim adamlarının görüşlerine, değerlendirmelerine ve yapacakları katkılara sunsalar, hem kendileri varsa yanlışlarından arınabilir, hem de diğer bilim adamlarına kendi görüş ve düşünceleri hakkında bilgi sunup, onların yararlanmasını sağlayabilirler. Ama, ne yazık ki, durum hiç de bizim arzu ettiğimiz yönde gelişmiyor ve bilim adamlarımız da, şahsi menfaatleri uğruna körelip gidiyorlar.

Kur'an-ı Kerim'den verdiğin örneklere bakacak olursak; Orada belirttiğin gibi, meydana gelen olaylar elbette önceden yaratılmış. Kitapta vurgulanan şey, yeryüzünde meydana gelmiş ve gelecek tüm tüm olayların, önceden Allah'ın bilgisinde olduğudur. O olayın kişinin başına gelmesine sebep ise, kişiden veya kişinin ilişkin olduğu diğer kişi ve olaylardan meydana gelmektedir. Burada, kişinin başına gelen olaydan, kendi iradesiyle o olaya karıştığı için, kendisi sorumlu olmaktadır. Bu başına gelen kötü durumdan Yaratanı suçlamak, tamamen kendinini ve yaratanı inkardan başka anlama gelmeyecektir. Bu durumda benim bu olayda kaderim böyle imiş, deyip sıyrılmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Sevgili Enes, bu blog elbette herkese açık ve herkesin okuyabileceği bir yer. Ancak, ben kendimi her konuda bilgi sahibi görmediğim gibi, buraya yazdıklarımın da, kesin doğrular olarak iddiasında olamam. Buraya yazdıklarım, benim şu an için sahip olduğum görüşlerdir. Bu görüşlerim daha sonra ne derece değişikliğe uğrayabilir, bunu da bilemem. Değişikliğe uğramayacak diye de iddiada bulunmam, çünkü sabit fikirli biri değilimdir. Her türlü görüşe saygı duyar, onlardan yararlanır ve içinden makul bulduklarımı da alırım. Bu nedenle, benden fazla şeyler beklemeni istemem. Sanırım, böyle düşündüğün için biraz hayal kırıklığı yaşadın..

Bundan sonra ben yine bildiklerimi yazacağım ve sizler de, kendi doğrularınızı belirtip, benim yanlış yerlerimi göstermeye ve böylece bir birimizi aydınlatmaya devam edeceğimizi umuyorum.

Yazılarıma gösterdiğin ilgi ve yorumlarınla yaptığın katkıların için çok teşekkür ederim..

Sevgilerimle..

sufi dedi ki...

Sevgili Arzu'm;
Bir beyit benden sana:
Kader deyip geçtiğimiz, boyun eğdiğimiz
Sana başkaldırsak da bütün çabamız boşa
Günü bir dakka uzatmak değil elimizde
Başımıza gelecek olan geldikten sonra.

Diğerleri de Ömer Hayyamdan; Felek dediği kader olsa gerek diye düşündüm sevgilerimle can Arzum.

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer ikişer
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.

Feleği döndürebilir misin muradınca
Ne çıkar gök yedi kat değil 8 katsa
Ergeç toprağa karışıp gidecek gövdem
Ha ovada kurt yemiş,ha mezarda karınca.

Benim varlığım senin yaptığın bir nakış;
Türlü garip renklerini hep senden almış;
Kendimi düzeltmeğe nasıl varsın elim:
Senden güzelini yapmak bana mı kalmış!

Yetmiş iki ayrı millet, bir o kadar da din!
Tek kaygısı seni sevmek benim milletimin;
Kafirlik müslümanlık neymiş, sevap günah ne?
Maksat sensin, araya dolambaçlar girmesin.

Feleğin çarkı döner, ne tuz bilir ne ekmek
Balık gibi çıplak kor gider bizi felek
Kadınların çıplakları giydiren çıkrığı
Feleğin çarkından daha yararlı demek.

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Suficiğim,

Ne kadar hoşnut kıldın, anlatamam.. Hem kendinden bir beyitle, hem de Ömer Hayyam'la şereflendirdin blogumu..

Fakat, ne yazık ki benim siz şair ruhlu insanların kurdukları dizelere, kullandıkları sözcüklere verecek cevabım çok kısıtlı..
O nedenle, sadece kuru bir teşekkür etmek dışında, elimden bir şey gelmiyor.

Ama, kurabildiğim bir kaç cümle ile şöyle demek isterim;
Günü geldiğinde kaçınılmaz olan, ölüm dışında ne var ki..
Bunun dışında başımıza gelenlereden, kendimiz dışında kimi sorumlu tutabiliriz..
Kendimiz dediğim ise tüm insanlık..
Bu dediklerimi senin anladığını sanıyorum..
Ben seni nasıl anlıyabiliyorsam..

Sevgilerimle canımın içi Suficim..

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu