06 Nisan 2009

İstanbul sustu... Ve...

Yunus Bektaşoğlu'na sonsuz teşekkürler...
Ellerine ve yüregine sağlık...





- Çayınızı nasıl alırsınız?
- Düş manzaralı olsun lütfen
- Çay mı?
- Hayır. Bardağın içindeki…
- Ama ben size çayı nasıl alacağınızı sordum…
- Bir bardak çay getirterek sizi basitleştirmemi mi yoksa bardağın içine bir düş sığdırtarak yüceltmemi mi istersiniz?


Bu sözün üstüne gölgeme basmadan uzaklaştı garson masadan. Artık tek başımaydım. Bir bardak dolusu demlenmiş düş gelmeyecekti ama kafası karışmış bir garsonun bardakta düş arayışı masama çaylaşarak gelecekti.

Derken çayım geldi. İnce belli bir İstanbul gecesine doldurmuştu. Belinden zarifçe kavrayıp dudaklarımın şiirin tan vaktindeki şehvetine bıraktım sıcak bardağı.

- Beğendiniz mi efendim
- İnce beli mi?
- Hayır efendim çayı.
- İnce bir belden içilen zehir olsa beğenilir.

Yine gözlerimin içine kendisine tuhaflaşarak baktı garson. Pencereyi açtım. Kent henüz açılmamıştı. İstanbul'un kepenkleri kapalıydı. Anlaşılan işi çıkmıştı dükkan sahibinin. Pencereyi açık bırakıp kepenklere baktım bir süre. Hayli eskimişti. Dükkanın kapısının önünde günlük yağmurlar,sisler ve gün doğumları bırakılmıştı.Kim bilir ne kadar tazedir şuan o yağmayı bekleyen yağmur.

Garsona doğru döndüm sonra:

- Pardon müziğin sesini kısabilir misiniz biraz?
- Efendim müzik çalmıyor ki şuan.
- Dün gece çaldığınız müzik hâlâ yankılanıyor demek. O zaman dünün sesini kısabilir misiniz?
- Efendim dünün olması da mümkün değil. Biz dünleri sabah erkenden paketleyip bayiye bırakıyoruz.
- O zaman yarın çalacağınız müzik beni şimdiden rahatsız etti. Lütfen yarın kısın sesini...

Sonra kapı açıldı. İçeri sapsarı saçlı ve gözlerinde bir peygambere inmesi beklenen vahiyin kutsanmışlığıyla bir bayan girdi. Acaba hangi mitolojik Tanrı'nın ellerinden dökülen bir şiirdi bu bayan? Etekleri denizdendi. Masmaviydi...Teniyse kristallerden yansıyan renklerdendi.Hemen karşı masama oturdu. Kahvesini istedi. Ama fincanda değil. Yakamozun içine doldurmalarını istedi.

Konuşmalıydım bu bayanla. Ve başımı ona doğru çevirip;

- Deniziniz çok güzelmiş hanımefendi
- Kendim diktim. Teşekkür ederim.
- Terzi misiniz acaba?
- Hayır. Ben maviyim.
- Memnun oldum. Ben de sessizlik
- Bir sessizliğe göre fazla konuşkansınız.
- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.

Gülümsediğini gördüm...Mavi gülümsüyordu. Bu gerçekten çok güzeldi. Pencereden yeniden baktım. İstanbul henüz açılmamıştı. Patron hayli gecikmişti. Sonra Mavi hanımın sesini duydum. Masama oturmak istiyormuş. Ve karşıma oturdu.

- Dükkanın açılmasını mı bekliyorsunuz?
- Evet. Ya siz?
- Ben de. Ama geç kaldı. Hiç böyle yapmazdı.
- Gerçekten de öyle. Kaç asırdır buradayım ilk defa böyle yapıyor.
- Hayli uzun bir yoldan gelmeme rağmen erken geldim. Ama patron yok hâlâ.
- Nerden geliyorsunuz?
- Masmavi bir gözden...Ya siz?
- Şuan bu öyküyü okuyan bir bayanın yüreğinden.
- Yolunuz gerçekten uzakmış.
- Evet çok uzak...

Derken garson geldi.

- Kahvenizi nasıl alırsınız beyefendi?
- Bol aşklı olsun lütfen.
- Kahveniz mi?
- Hayır mavi'm...
- Ama kahve mavi olmaz ki...
- O zaman aşk mavi olsun..

Garson sözcüklerime basmadan masadan ayrıldı. Kimbilir aklından neler geçiyordu. Mavi hanımın sesi kıyılarıma vurdu birden:

- Anlaşılan bugün açılmayacak İstanbul
- Sanırım evet.
- İsterseniz bugün istanbul gürültülü ve mavisiz olsun...
- Ben olmayınca İstanbul gürültülü mü olur sanıyorsunuz?
- Olmaz mı?
- Geldiğim yüreğin aşk şarkısından ben sessizliğimi bile duymuyorum. Aslında ben sessizlik değilim. O yüreğin sesindeki aşkım. İstanbul ne zaman sussa. Anlayın ki aşk dile geldi...
- Sustunuz?
- ...

14 YORUMLAR :

TILSIM dedi ki...

''- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.''

Müthiş bir haikeyeydi.Özellikle de şu yukarda belirttiğim söz çok anlamlıydı.Yüreğine,emeğine sağlık canım.

Adsız dedi ki...

Bu hikayeyi daha evvel yine okumuştum bir yerde. Hatırlamak tekrar, güzel oldu.

Elinize sağlık.

malikocas dedi ki...

Harika bir hikaye çok etkilendim bazı cümlelerden, bir zamanlar maviyi çok sevmiş biri olarak.
Paylaşım için teşekkürler..

Adsız dedi ki...

merhaba .ilk defa okuyorum sizi .bu hıkeyeye de bayıldım .daha once duymamıstım . cok etkıleyıcı, guzelmıs.tesekkur ederım.

Adsız dedi ki...

"Yunus Bektaşoğlu'na sonsuz teşekkürler...
Ellerine ve yüregine sağlık..." ..kendimi o kadar kaptırmışım ki :) her kim yazmışsa artık..ellerine ve yüreğine sağlık, tabi yayınlayanların da :)

Adsız dedi ki...

aslında daha önce yorumum vardı. galiba gönderemedim..yada...işte öyle... şöyle (az değişik) : bu blogunuza misafir oluşum/okuyuşum. ilk olarak da başta olan bu yaziyi okudum. simdi de söyle diycem: o kadar güzel ki, yani, böle hikayeler/masallar..her neyse..çok okudum ve çok da severim ve hep de bana onlari bir insan yazmadi gibi gelirdi..hala da öyle, sanki tüm insanlar içinde en mükkemmel, temiz, günahsiz duygulara sahip olanlarinin sinelerinden/kalplerinden fiskirip kendi kendine bir kitapta/sitede ..bi yerlerde iste..toplanmislar..gibi..woow. ellerinize, akliniza, kalbinize, daha ne desem..varliginiza saglik..

Arzu Breda dedi ki...

Tılsımcım, çok teşekkürler canım... Asıl Yunus Bektaşoğlu'na teşekkürler...

umidim, evet bir hatırlatma oldu. Ben de, çok önceleri okumuştum. Hatırlayınca, paylaşayım istedim. Hem okumayanlarla, hem de daha önce okuyanlara da yeniden hatırlamak adına.

mali_k, vay..! Mavi'yi sevmiş birine iyi gelmiştir, o zaman...

Dolunay, benim de amacım duyulmasını sağlamak oldu, böylesi güzel bir hikayeyi...

renovatio713, çok teşekkürler sevgili Ulvi. Hoş geldin, sefalarla geldin. İnce sözlerin ve güzel iltifatların için çok teşekkürler. Ancak, biraz abartıyorsun. Çünkü, bu hikayede benim emeğim yok denecek düzeyde. Hikayenin asıl sahibine teşekkür etmek lazım. O sözcükleri nasıl bulup, onları nasıl yan yana getirmişse o müthiş beyin, onu kutlamak lazım asıl.

Benim yaptığım ise, bir yerlerde duran bu hikayeyi ortaya çıkarıp, okurlarımla paylaşmak. Beğendiğiniz için de, çok mutlu olduğumu söylemeliyim. Bu benim için yeterli.

Hepinize sevgiler sunarım...

şirinem dedi ki...

daha önce bende okumadım ama iyiki paylaşmışsında okudum gerçekten güzel bir hikaye teşekkür ederim arkadaşım

Zeugma dedi ki...

Ne kadar güzel bir öyküymüş bu gerçekten.
Tek kelimeyle '' Bayıldım''..

Yazar kelimelerle resmen dans etmiş.Ortaya çıkan cümleler eşsiz anlamlarla yüklü,şahane.Kurgulama mükemmel.Akıp gitti okurken.
Çok çok güzeldi.
Teşekkür ediyorum Arzucuğum..
Sevgiler :)

e. t. dedi ki...

çok hoş gerçekten.
zekice ve incecik düşünülmüş bir hikaye.....

Savaş Çocuğu dedi ki...

''- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.''
wahh cok etkilendim. Saol arzucum yuregıne sağlık

Adsız dedi ki...

aslında ben 2ci yazdığım mesajı daha önce yazmıştım ve göndermiştim. sorun olmuş heralde..yazıyı kaleme alanı farketmemiştim ilk başta. onun için 2ci bir mesaj (benim görünen ilk mesajım) daha yazdım..nese yaa..böyle işte :)

MAVİ UMUT dedi ki...

Çokk güzell.bayıldım. İzninizle çok kısa bir yerini blogumda kullanabilirmiyim?

Arzu Breda dedi ki...

@ UFUK ÇİZGİSİ,

Teşekkür ederim, ben sadece paylaştım. Sen de, yazarın adını belirterek kullanabilirsin, elbette... :)

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu