11 Kasım 2009

Aldatmanın tek gerekçesi var; Sahip olma duygusu..



"Farkettiniz mi bilmem, (..)" diyerek başlıyor, Sevgili Hocam Nuran YILDIZ "Seni Aldatıyorum Çünkü..." başlıklı yazısına..
Farketmemizi sorduğu şey, gazete, köşe yazıları, kitap ve tv dizilerinde çok sıkça yer alan aldatma öyküleri..
Magazin sayfalarında zaten, aldatma haberi dışında hiç bir şey bulamazsınız..
Tv dizilerinin de aynı şekilde olduğunu ve "bu dizilerin konusundan aldatma çıkarıldığında, geriye anlamsız bir oyuncu yığını kalır" gibi çok önemli ve doğru bir tespit yapıyor, Nuran Hocam..
Burada şunu da, belirtmem gerekir ki; Hocamızın bu tespiti  yapmasının nedeni, tespitteki olgunun doğru veya yanlış, halka yararlı veya zararlı olmasından ziyade, bir iletişimcinin yapması gerekeni yapıp, sonucu ortaya koymak.
Nuran Hocam, bir de kitaptan bahsetmiş bu yazısında..
”Aldatmanın kitabı” diye bahsettiği kitabın adını vermemiş ve bu kadarla yetinmiş..
Kitabı henüz okumadığını, sadece basında yer alan haberlerini okuduğundan bahisle, yazarın kitapla ilgili görüşlerini belirtmiş yazısında..

Kitabın yazarı, aldatmanın nedenlerini anlattığı kitaptaki görüşlerini, özetle şöyle anlatmış, basında çıkan haberde;
Erkekler, nedenlerinden biri olarak, "özsaygılarının azalması" sonucunda aldatırlarmış. (Acaba, özsaygıları aldattıktan sonra zirveye mi çıkmış..? Bunu nasıl ölçmüşler..? Çok merak ettim, doğrusu..)
Eğer, erkeğin özsaygısı yerinde fakat yine aldatıyorsa, "yeni limanlara açılmak, geçici bir güven duygusu verdiği için" gibi bir nedene sığınabiliyor. (Aldatmak, nasıl bir güven duygusu veriyor acaba..? Bunu da çok merak ediyorum..)
Bunların hiç birisi, o erkek için gerekçe değilse, kesin olarak "ailesininin geçmişinde olduğundan" dolayı aldatıyormuş..
Yani, aldatan atalarının genleri taşınıp geldiği için aldatabiliyormuş.. (Buna ben de inanabilirim.. Ama, artık çözümü var..! Gen mühendisleri..!! Ne duruyorsunuz, temizleyin şu aldatma genlerini de, kurtulsun herkes..)

Kadınların nedenlerini de anlatıyor, kitabın yazarı, basında yer alan haberinde;
Kadınların, daha sıradan nedenlerle aldattıklarını savunuyor ve kadınların özsaygısını onarmak için, ya eşinden intikam almak için aldatırlarmış kadınlar.. Yahut da babaları sorunlu ise aldatırlarmış.. (Şimdi burada ne demek lazım bilemedim, ama “Portakal, orda kal” demek istiyorum. Yazarın burada, erkeklerin aldatmalarının “önemli” nedenlere dayandığını, kadınların ise sıradan nedenlerle aldattığını savunuyor. Bu durum çok önemli bir tespit. Bu görüşe ben katılmasam da..)

Nuran Hocam ise bu görüşleri derinlemesine sorguluyor ve bu sorgulamadan şöyle soru ve sonuç çıkarımları yapıyor yazısında..
"Peki o zaman yalnızca oyun için, canı istediği için, keyif için, yan yollara öylesine sapmak için aldatmalara ne diyeceksiniz?" diye soruyor yazara ve kendi okurlarına..
Bu sorgulamayı da, yazarın tüm gerekçelerinin geçerli olduğunu ve bunları kabul edilir bulunduğunu varsayarak yapıyor..
Ayrıca, bu gerekçelerin modasının geçmiş olduğunu farzederek ve aynı zamanda, kendisinin yeni çıkaracağı "Aşk Yüzyılı Bitti" kitabı için yaptığı onca araştırma, analiz ve gözlemlerini bir kenara bırakıp soruyor bu soruyu..

Lafı fazla dolandırmadan da, kendi gerekçesini sunuyor, Nuran Hocam..
Aldatma gerekçelerinin en önemlisinin, her koşulda güdülendirilen "sahip olma" duygusunun olduğunu belirtiyor..
Bu gerekçenin, diğer tüm gerekçelere baskın olduğunu söylüyor..
Ve buna da çok anlaşılır bir örnek veriyor..
Diğer tüm kokuları bastıran "sarımsak kokusu" gibi..

Kadın erkek ilişkilerini de, ekonomik ilişkilere benzeterek, ekonomistlerin savundukları; "Bugünkü ekonomik krizin temel nedeni, üretim ile tüketim arasındaki ‘rasyonel bağ’ın kopmasıdır" görüşüne, ithafta bulunuyor..
Ekonomistlerin söylediği "rasyonel bağın kopması" ise, gerekçelerin ortadan kalkması olduğu ve sadece "eylem"in ortada kalması ve önem kazanması olarak ilişkilendirmiş oluyor, konuları birbirine.
Yani, aynen ekonomide olduğu gibi "sadece tüketmeye koşullandırılmış kadınlar ve erkekler için, aldatma ahlaki bir sorun olmaktan çıkıyor."
Ve sadece bir “eylem” olarak kalıyor.

İlişkilerdeki benzetmeler de çarpıcı  ve şak diye çarpıyor yüzümüze..
Örneğin, gardırobunda bir elbiseye sahipken, bir tane daha elbise almak gibi olduğunu söylüyor, başka bir kadına veya erkeğe gitmenin..
Sadece, içimizdeki ses "al" dediği için, elbise aldığımız gibi, içimizdeki ses "başka bir kadın veya erkek" istediği için, aldatıyormuşuz.

Yazıda, aldatılan kişinin uğradığı haksızlık ve ahlaksızlık karşısında aldığı tavır ve o andaki şaşkınlığın nedeni olarak da, bu yaşadığı sadakat kavramının yok oluşuyla karşılamanın verdiği şaşkınlık olarak, vurgu yapılıyor..
Aldatılan kişinin yaptığı bu sorgulamaya, gerekçe olarak verilen yanıt ise, sonucu kesin olarak ortaya çıkarıyor..

"Seni aldatıyorum çünkü (..)"
"Çünkü, içimdeki sesi dinliyorum. İçimdeki ses, dışımdaki seslerin "al" talimatına uyuyor."
Bu yanıtın anlattığı durum ise, dışımızdaki tüm sesler süreksizlik, bağlantısızlık ve güvensizlik ürettiğinden, bu seslere uymaktan başka çarenin kalmadığını vurguluyor..
"Seni aldatıyorum çünkü (...)  Çünküsü falan yok." diyerek sonucu açıklıyor..
"Sonuç, aldatılmayı göze almadan, hiçbir sadakat ilişkisine girilemez artık, üzgünüm." diyerek de son noktayı koymuş oluyor..

Şimdi durumu böylece kavradıktan sonra, yani kadın erkek ilişkisinde gelinen son durumu ortaya çıkardıktan sonra, sıra geldi ne yapılabilirin cevabını bulmaya..
Sevgili Nuran Hocam, bundan böyle bir ilişkiye girecekseniz, aldatılmayı göze almalısınız, diyor..
Yani, aldatmazsa ne ala, şanslısınız demek istiyor, anladığım kadarıyla..
Fakat benim, bu konuda bir çözüm önerim var.
Bu çözümü, 12 Mayıs 2009 tarihli ve "Eşinizin sizi aldatmasını önlemenin tek yolu." başlıklı yazımda anlatmıştım..
Kendi çapında epey bir tartışma yaratan ve ses getiren bu yazımda, tek çözümün yasalarımızı değiştirmek olduğunu vurgulamıştım...
Bu yasa değişikliğinde, kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsiliğin kaldırılması ve "Aldatılan eşe de, yasal olarak aldatma hakkı." diye özetleyebileceğim bir madde konması..
Böylece, aldatmaya meyilli olan eşin bu düşüncesini bastırma ve frenlemesi sağlanabilir.
Böyle bir yasal değişiklik yapılana kadar da, kadın ve erkek arasında bir sözleşme ile yasalarda yapılmasını önerdiğimiz "aldatma hakkı"nın sözleşmeye yazılarak elde edilmesi ve eşlerin bir birine sadakatleri için bir güvenceye kavuşabileceklerini önermiştim..


Bu görüş ve önerilerim halen geçerliliğini korumaktadır.
Çözüm olarak ya benim önerdiğim yol denenecek, veya kader kısmet deyip, şansınızı deneyeceksiniz.
Tercih sizin..!

Sevgilerimle..

Resim: aldatmıyorum ki..

34 YORUMLAR :

Özgür dedi ki...

Bu güne kadar kimseyi aldatmadım. Bundan sonrada aldatacağımı sanmıyorum. Aldtan insanlara karşı da her zaman önyargılıyımdır. Arkadaşlığımı bile bitirebilirim o tarz insanlarla. Bugün aşkını aldatan yarın herkesi aldatabilir. Kişilik meselesidir bana göre...

Maya dedi ki...

Fazla söze gerek yok Başlık herşeyi anlatıyor zaten :)

Menes dedi ki...

"bundan böyle bir ilişkiye girecekseniz, aldatılmayı göze almalısınız.." Nuran hanımın bu fikrine katılmak mümkün mü acaba ?
Aldatılmayı göze alarak , karşıdaki gözlere nasıl bakılır çok merak ediyorum..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili mr_lonely,

Özgürcüm, günümüz kadın-erkek ilişkilerinde aldatma, artık öyle bir hal aldı ki, yapılan eylem neredeyse aldatma kavramından çıkmış hale geldi.
Bu durumu da, Nuran Hoca ekonomik kriz benzetmesi yaparak çok güzel izah ediyor..
Aynı ekonomik ilşkilerdeki gibi, kadın erkek ilişkilerinde de, düzen bir defa alt üst olmuşsa, bu ilişkilerin düzgün gitmesini sağlayan kavramlar birer birer yok olmuşsa, aldatma kavramı sadece bir eylem haline geliyor.

İşte bu nedenle, arkadaşlığını bitirme yolunu seçmen senin kişisel tercihin olabilir ama, o arkadaşın yaptığı eylemi bir aldatma olarak görmüyorsa, senin ona karşı davranışını anlamayabilir.

Şimdilik bu konuyu burada bırakmak istiyorum. Sanırım demek istediğimi anladın.
Yorumla yaptığın katkı için çok teşekkürler.. :)

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Maya,

Sadece başlığım yeterli olabilmişse konuyu anlatmama ve anlamanıza, ne kadar güzel başlık seçmişim diye gururlanmalıyım..
Çok teşekkürler, beni anladığın ve yorumunla katkıda bulunduğun için. :)

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Menes,

Elbette katılmayabilirsiniz ve bu konuda farklı düşünüp, farklı görüşünüz olabilir..
Ancak, şunu yapabilirsiniz; İleri sürülen bu görüşü, her yönden sorgulayarak, analiz ederek, bir çıkarım, bir sonuç elde edebilirsiniz.
Bu çıkarımlarınızla da, kendi görüşlerinizi veya bu konuda başka düşünce biçimleri arasındaki farkları gözden geçirip, sizin görüşünüzün doğruluğunu da test etme yoluna gidebilirsiniz.
Bence, bu nedenle herkesin fikir ve görüşleri önemlidir.
Kendi düşüncemizin doğruluğunu test edip sorgulamamız açısından.

Değerli görüşünüzle yazıma yaptığınız katkı nedeniyle çok teşekkür ediyorum.. :))

Sevgilerimle..

zapere dedi ki...

içimi dökeyim bari....:))

Aldatmanın kişisel sahip olma duygusuyla zerre kadar ilintisi yok..Bir arada yaşamanın getirdiği o toplumun sana sahip olması duygusuyla ilintili birşey bu..

mefisto dedi ki...

eğer sorun genlerdeyse GDO diye bişey var. mesela angut kuşu genini tavsiye ederim ben. angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler. en sadık hayvandır yani. enjekte ettirsinler olsun bitsin :))

NoEngel dedi ki...

Merhaba Arzucum,
Aldatma konusunu enine boyuna irdelemen ilginç ve dikkat edilmesi gereken bir husus olarak göze çarpıyor arkadaşım. Gönül ister ki insanlar eşlerine saygılı olsun ve bu aldatma sözcüğü lügatımızdan çıksın. Ama insan oğlunun zayıf noktalarından biride karşı cinse olan aşırı ilgisidir.Elindekilerle yetinmeyip başka bahçenin elmalarından almaya çalışır.Halbukiyse bahçemizde ki elmadanda,karşı komşuda ki elmadadan alınan haz aynı. İşte bu durumu çoğu anlamak istemiyor ya da anlamak işine gelmiyor. Yasaklı olan herzaman cazip geliyor. Bu aşamada akla şu soru geliyor.Acaba aldatma düşüncesi bir insanın kişiliğinde oluşan zayıflıktan,eksiklikten mi kaynaklanıyor? diye sorduğumuzda bu soruya evet demek en mantıklı cevap geliyor.

Tabi aldatma derecesinin fazlalığı da bu konuda önem arzediyor.Yolda gördüğün birine şehvetli duygularla bakmak ta bence aldatmaktır.Ama masumdur. İnsan doğası gereği aldatmaya da meillidir.Hepimizin hayatında bu tür ufak tefek hataları olabiliyor ama bunun aşırısına kaçmak kendimize hakaret,eşimize ihanettir.

Yasa konusuna gelince bu konu genel kabul görmüş toplum ahlak kurallarına göre yeteri kadar baskı görmektedir diye düşünüyorum.Hani tvlerde gördüğümüz sanatçı,mankenlerin hergün aldatma haberleri bizlere bu aldatmalar gece-gündüz heryerde yaşanıyor izlenimi uyandırabiliyor.Ama çevremizde bu tür durumları çok az görmekte ve duymaktayız. Duyulduğunda,görüldüğünde ise toplumun acımasız kılıcı bir anda o kişiyi yerin dibine sokmaya yetiyor.Herşeyden önce kendine saygı duymak ıstıyorsan aldatmayacaksın.Yoksa sağın,solun yasaklaması,kötü gözle bakması hiç önemli değil.Önemli olan kendi kişiliğinde,kendi özünde düştüğün vicdan muhasebesi durumudur...

Canım arkadaşım bu güzel yazın için teşekkürler.Sevgiyle ve sağlıcakla kal...

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili zapere,

Evet, haklısın..! Yazıda da aynı şey söyleniyor..
Toplumun kişiler üzerine yaptığı koşullandırma sonucu, güdülerinde meydana gelen değişim sonucu, bağlılık ve sadakat gibi kavramlarının törpülenmesine yol açıyor, böylece aldatmanın ahlaki düşüş olduğu olgusu da kişinin karakterini oluşturan duygularında önemini yitiriyor.
Bu nedenledir ki, kadın erkek ilişkilerinde böyle bir kavram sıradanlaşıp, yok oluyor.
Aldatan kişiler, bu yaptıkları eylemi aldatma olarak düşünmüyorlar..
Olay bu kadar basit..
Toplumun geldiği nokta burası..
Çözüm ise çok karmaşık, fakat çözümsüz de değil..
Çözümü de yazımın son kısmında belirtmiştim..

Yorumun için teşekkürler.. :)

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili mefisto,

Yazımda bahsedilen kitabın yazarı, genlerin de bu konuda taşıyıcı olarak önemli olduğunu vurgulamış.
Ben de, onun bu fikrine karşı, parantez içinde biraz mizahi tarzda yorumumu yaptım.
Başka ne yapabilirim, onun o sözüne karşın..?
Senin önerin de çok makul bir öneri..))
Ancak, biz insanlara değil angut kuşu geni, ne şırınga edersen et fayda edecek gibi görünmüyor..

Önerinle yazıma renk kattın.. Çok teşekkür ederim.. :)

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili NoEngel,

Merhaba canım arkadaşım,
Aldatma sözcüğü lügattan çıksa, diyorsun.. Bunu derken, ben ne demek istediğini, niçin böyle dediğini çok iyi anlıyorum.
Ancak, toplumda bu kelimeyi lugatından çıkaran kişilerin sayısı o kadar çoğaldı ki, artık yaptıkları bu eylemin adına aldatma demiyor, bu eyleme aldatma gözüyle bakmıyorlar..

Bir de, bahçemizdeki elma ile komşudakinin tadı konusunu dile getirmişsin.. Her ikisinden aynı hazzı aldığımızı söylüyorsun..
Ancak, komsunun bahçesindeki elmaların her zaman daha güzel göründüğü de bir gerçek.. İnsanın bakış açısı buna meyillidir.
Dediğin gibi, yasak olan her zaman iştah kabartır, o yasağı delmek, yasak olanı tatmak ister.. Bu da, insanın yaratılışında olan bir olgudur.. İnsanlar bu olguyu, bu duyguyu kendini geliştirmek suretiyle törpüleyerek azaltabilir. Ancak, bundan tamamen kurtullamaz. Mutlaka bu duygudan içinde bir miktar kalır..

O zaman ne yapmak lazım..?
Bu yasağı kaldırmak lazım.. Benim düşüncem bu yönde.. Eğer yasak kalkarsa, insanların ona erişme arzuları da kalmayacaktır.
Peki bu yasak nasıl kalkabilir..?
Yasaklar nasıl konduysa, kaldırma şekli de aynı yöntemle olmalıdır.
Yani yasaları değiştirmekle..
Bunu ise yazımda okudun ve bu konu toplum kurallarının baskısı altında uygulanmasının zorluğunu belirttin..
Böyle bir yasayı önermek, sonrasında yasa yapıcılara kabul ettirmek, yaslaşmasını sağlattırmak, bunların hepsi çok çok zor şeyler elbette. Hatta yasayı çıkarmaktan daha zor olanı, bu yasayı topluma benimsetip, uygulanmasını sağlamak.
Hiç bir kural ve yasa kolay kabul görmez. Belli aşamalardan geçmesi, uzun bir zaman bunun olması için çaba göstermek gerekir..
Çaba göstermeden hiç bir şey başarılamayacına göre, topluma fayda sağlayacağına inanılan bir konuda da, bu çabaya değer diye düşünüyorum.

Fikir ve görüşlerinle yaptığın katkıdan dolayı, asıl ben sana çok teşekkür ediyorum.. :))

Sevgilerimle..

Zeugma dedi ki...

Her iki yazını da okudum. Ellerine sağlık canım Arzucuğum..Çok güzel ve olabildiğince detaylı incelemişsin olayı..
Benim daha önceki yazından şimdi haberim oldu canım :))
Ne güzel bir çözüm bulmuşsun. Valla harika bir fikir. Müthiş yaptırım gücü olur bu yasa değişikliğinin. Ne yapmalı da ilgili yerlere duyurmalı acaba?
Ve evlilikte mal-mülk sözleşmesi yapılıyor. Edinilen malların çalışsın çalışmasın her iki tarafa da eşit paylaştırılması geçerli. Bence mal-mülkten daha önemli bu madde.''Aldatma Hakkı'' yerine ''Sadakat Yemini'' desek daha mı güzel olurdu acaba yalnız?
Ama ''Aldatma Hakkı'' deyince daha bir çarpıcı ve ayağını denk aldırıcı gibi sanki, haklısın :))
Hepsi bir yana gerçekten kanunlar devreye girince bir başka oluyor. Örneğin İtalya'da boşanma nasıl yasaksa,bu da böyle yürürlüğe girer. Ve ne medyada ne normal hayatlarda kimseleri göremeyiz öyle cılkı çıkmış vaziyette. Mutlu yuvalar için sıkı bir temel niteliğinde bu görüşün..
Yazan ellerine sağlık bebeğim..Çok güzeldi gerçekten..
Sevgilerimle..
Ve iyi geceler bebeğime.. :)

Stil Direktoru dedi ki...

Valla süper yazı olmuş, ilişkilerde neden tek eşlilik insanlara yetmez anlamam.

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Zeugmam,

Çok teşekkür ederim hayatım.. :) Özellikle senin fikir ve görüşlerin benim için çok değerli..
Bu görüşlerin yazılarıma destek ve katkı sağladığı gibi, benim ve dolayısıyla fikirlerimin gelişimine, yenilenmesine ve ilerlemesine çok olumlu katkısı olduğunu söymem gerek..

Canım Zeugmam, ama nasıl unutursun önceki yazımı okuduğunu..? Tekrar okuduğunda da nasıl hatırlamadın..? Ve o yazımın altında iki tane yorumun olduğunu da mı farketmedin..? Demek ki, okuduğunu unutmuşsun ve alttaki yorumlara da bakmamışsın.. Yazı da biraz uzun olunca ve hem önceki yazımdan bahsettim, hem de Nuran Yıldız'ın sitesinin adresini verince epey bir bakacak, okuyacak yer oluyor.. Bu da zaman meselesi.. :))

Neyse canımın içi, böyle bir yasa için ne yapmalı konusuna da değinmişsin.. İlgili yerlere duyurmak gerektiğini söylüyorsun.. Ancak, ilgili yerlerin şu dönemde bu tür konulara bakacağını sanıyor musun..? Onların kendilerince çok önemli gündem maddeleri var, kendi öncelikleri var.. Bu gündem maddelerini de, ilk seçimden önce uygulamaya sokmak zorundalar.. Çünkü, aldıkları talimatları yerine getirmek zorundalar..

Onun için, bu işin hükümetlerin yasa çıkarmasını beklemek yerine, bu tür konuları gündemlerine alabilecek sivil toplum kuruluş ve oluşumlarına duyurup, önce bu sivil toplum kuruluşların yetkilileri ve üyeleri arasında benimsenmesi, onların bu konuda yapacakları analiz ve değerlendirme sonucunda, oluşan son şekli onların öngöreceği yerlere bildiri şeklinde ve/veya toplantı ve seminerler düzenlenerek topluma anlatılması, bana daha mantıklı ve uygulanabilir bir yol olarak görünüyor..

Ben her ne kadar yasa ile düzenlenmesi iyi olur dediysem de, aslında bu o kadar da içime sinen bir durum değil. Çünkü, yasaya konması, çok zorlayıcı bir durum olur. Böylesi, toplum ahlakını ilgilendiren ve adı da "Aldatma Hakkı" olacak bir maddenin yasaya konması, kanunun sanki insanlara bu işi empoze ediyormuş gibi bir algılamaya yol açabileceğini düşündürüyor.

Bu nedenle, bu konunun uzmanları tarafından çok iyi değerlendirilip, böyle bir yasa maddesinin sakınca ve fayda yönünden irdelenerek, topluma ahlaki yönden katkısının olup olmayacağına karar verilmesi daha iyi olur düşüncesindeyim. Ama, benim fikrim, bu şekilde bir sözleşmenin insanlara "fren" görevi yapacağına ve aldatmanın sonuçlarına baştan razı olmak gibi bir düşüncenin insanların akıllarına getireceği için yararlı olduğu düşüncesindeyim. Yoksa, böyle bir sözleşme var diye, her aldatılanın da, bu maddeye dayanarak aldatma yolunu seçmesi, böyle bir sözleşme düşüncesinin ve uygulamasının ruhuna tamamen ters ve yanlış bir tutum olur.

Canım Zeugmacığım, sana cevap olan bu yazımda, yorumundan aldığım ilhamla oluşan yeni sorular ve bu soruları sorduran nedenlerden oluşan düşüncelerimi aktardım.. Umarım, bu şekilde yeni katkılarla daha doğruya ve daha güzele doğru yol alır düşüncelerimiz..

"Sadakat Yemini" aslında kavram olarak da, söyleniş ve aklımıza getirdiği başka duygular olarak da, çok çok güzel.. Fakat, bunun benzerini zaten nikah törenlerinde yapıyoruz.. Nikah törenlerinde yapılan bu bu yemini, ne kadar kişi uyguluyor..? Yemin etme ile kişiler bu yeminlerde uyulması gerekenleri yerine getirseydi, ülkemiz şimdi refah, mutluluk ve güllük gülüstanlık içinde olurdu. hangi milletvekili TBMM'de ettiği yemine uyuyor.. Bu iş yeminle filan olacak gibi görünmüyor..

Canımın içi, yine uzun bir yorum oldu.. Gerçekten yazmaya başlayınca kendimi alamıyorum.. Ben iyisimi bir kitap yazmaya koyulayım da, kendimi orada daha iyi ifade ederim sanırım.. :))

Yorumun, övgülerin, dileklerin ve her şey için çok teşekkürler canım Zeugmam..
Bebeğin seni çok çok öpüyor.. )
Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

STİL DİREKTÖRÜ,

Edacığım, beğeni ve övgülerin için çok teşekkürler canım.. :)

Sorduğun sorunun cevabı ise, hemen yazının başlığından anlaşılıyor ve yazıda bunu belirtmeye çalıştım.. Tekrar belirtmem gerekirse, kısaca şöyle; İnsanların yaradılışlarından gelen ve içlerinde bulunan çok şeye sahip olma isteği.. Bu sahip olma isteğini de körükleyen ve insanoğlunun bu güdülerini kullanmak isteyen çevrelerin baskısı, empozesi nedeniyle de bu istekler artıyor..

Sorduğun soruya ben bir ekleme yapmak istiyorum.. Neden tek eşlilik yetmez, yetmiyorsa neden her iki cinse de eşit haklar sağlanmaz..??

Sorular ve sorgulamalar bitmez.. Her soru çözüm için bir yol açar.. Senin sorunun bana yaptığı çağrışım misali.. :))

Yorumunla yazıma yaptığın katkı için çok teşekkürler.. :)

Sevgilerimle..

sufi dedi ki...

Sevgili Arzu;
Aslında aldatmanın hiç bir gerekçesi olamaz bana göre.Bir insan aldatıyorsa karşısındakine değil kendine ihanet ediyor çünkü."aldatılana da aldatma yetkisi"verilebilmesi çözümü aldatmanın önünü kesmekte yararlı olabilir senin de dediğin gibi ancak bu sefer karda yürüyüp izini belli etmemeye çalışan bir güruh peydahlanır.Beyinlere bunca olur olmadık şeyler ekileceğine "sen aldatırsan şu anda sevdiğinde seni aldatıyordur" şüphesi ekilmeli ki monogami olan erkeğe değişik kadınlarla olan fantezi gereksinimini unuttursun.Kadınların aldatma ihtiyaçları erkeklerinkine benzemiyor çünkü.Kadınların öc alma duygularıyla tetiklenen bir davranış biçimini ise erkekler tedavi edebilir belki.Sevgilerimle.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Sufi,

Evet, çok haklısın.. Aldatmanın hiç bir haklı gerekçesi olamaz. Sana katılıyorum..
Ancak, bunun böyle olması gerektiği ve benim senin söylediğine katılmam, bu olguyu ortadan kaldırmıyor.
Gerekçeli veya gerekçesiz, kadın veya erkek, genel tanımıyla, insanların aldattıkları bir dünya düzeninde yaşadığımızda bir gerçek olarak ortada durmakta.

Senin belirttiğin, "sen aldatırsan, şu anda sevdiğinde seni aldatıyordur" şeklinde bir kalıp cümlenin, aldatan kişide bir şüphe yaratmak ve beyninde bunun yer etmesini sağlamak, hemen hemen "aldatılana aldatma yetkisi" kavramına yakın sayılabilecek bir öneri olarak görünüyor..
Yalnız o kalıp cümlesindeki "sevdiğinde" yerine "birlikte olduğun kişi de" gibi ifade daha yerinde olur sanırım..
Çünkü, insan sevdiği kişiyi aldatır mı..? Eğer, sevgi gerçekse bunu yapamaz/yapmaz diye düşünüyorum..

Ayrıca, senin verdiğin kalıp cümlesinde, bir mantıksal önermeden hareket ediliyor ki, "sen aldatırsan" diyoruz.. Yani, birlikte olduğu kişinin aldatabilmesi için, kendisinin bir aldatma içine girmiş olması gerekir..
Fakat, burada şöyle bir sorunla karşılaşma ihtimali sözkonusu; Bir defa erkekler ile kadınların aldatma gerekçeleri ve duyguları farklı gelişmiş durumda.
Erkeklerin, toplumda egemen olan "erkektir yapabilir" diye yerleşmiş bir önyargı ile yetişmekte olmalarına karşın, kadınların yetişme tarzında böyle bir durum sözkonusu olmadığı gibi, tam aksi yönde bir anlayışla yetişmektedirler.
Günümüzde, kadınların da, günlük hayatta daha aktif pozisyona geçmeleri, toplumun gelişmesi ve/veya çeşitli akımlar sonucunda, ahlaki düzenin bozulması sonucunda, erkeklerin her yaptığını ben de yaparım gibi anlayışın hakim olması durumu sözkonusudur.

Şimdi tekrar dönelim "sen aldatırsan" önermesine.. Bu önermeyi, bir kadına yapmakla, bir erkeğe yapmak arasında büyük fark olduğunu düşünüyorum.
Erkeğe yapılan bu önerme sonucunda erkeğin kafasında bir şüphe yaratılıp, aldatma frenlenebilecekken, kadına yapıldığında ise, kadından şöyle bir tepkinin gelmesi olasıdır, "Onun, benim onu aldatmamı bekleyeceğini sanmıyorum. Erkek değil mi, her erkek aldatır zaten" diye düşünebilecektir. "O zaten aldatıyordur, ben niye yapmayayım ki." cümlesi de ardından gelebilir.

Suficiğim, üzerinde daha çok fikir yürütülmesi gereken bir yöntem olduğu su götürmez bir gerçek, benim önerim de, seninki de..
Ancak, ben her iki fikrinde olumlu bir fren görevi yapabilceğini sanıyorum..

Fikir ve görüşlerinle, benim zihnimi daha da zenginleştirdiğin için, çok teşekkür ederim..

Sevgilerimle..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım , müsadenizle Stil Direktörünün yorumu hakkında birşeyler yazmak istiyorum, yayınlama hakkı tabiki sizde , yayınlarsanız buraya kadar olan kısmı silebilirsiniz.
Stil Direktörü, her ne kadar vakti zamanında 2 kişiyi birden bir gün bile kalbime yerleştirmeyeceğimi farkedip durumu her ikisinede açıklayan bir kişiliğe sahip olsamda ,bir erkeğin kalbinde 2 kadının sevgisinin olabileceğine inanıyorum, ben yapamıyorum ama inanıyorum.
Fakat bayanlarıda çok iyi tanıdığımı düşünerek, bir kadının kalbinde ,aklında 2 erkek birden olamayacağındanda o kadar eminimki, çok çok nadir olmak koşuluyla bir böyle bir durum olabilir, fakat o bayanda zannımca eskisinden vazgeçip yine tek olana yönelecektir.Bir tercih yapacaktır.
Yaratan ın erkeği ve kadını böyle yarattığını düşünüyorum.
Açıkçası eğer bir erkek 2 kadınıda birden mutlu edebiliyorsa neden olmasın diye düşünüyorum?
Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, bir önceki yorumumda aldatmaya karşı olduğumdan bahsetmiştim,benim bahsettiğim alenen olması yani siz sevgilinizin ,ikinci bir sevgilisininde olmasına tahammül edebiliyorsanız, siz mutlu o mutlu diğeri mutlu .

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

Bu sayfalarda yazılan her yazı, her görüş; herkesin, her türlü fikir görüşlerine açıktır.
Yeter ki, belirtilen görüşler saygı çerçevesinde ve polemik yaratmayacak bir tarzda olsun.
Ayrıca, burada yapılan her yorum, sizinki de dahil olmak üzere, benim karşı olduğum, katılmadığım bir görüş dahi olsa, bana mal olmuş sayıyor ve o yorumlara gelecek her türlü eleştiriyi de bana yapılmış kabul ediyorum.

Yorumuna gelince; Stil Direktörü senin bu yorumunu okuyup, cevap verme hakkına sahip tabii ki..
Benim bu yorumuna cevabım olarak ise, 01 Ekim 2009 tarihli SANA AŞIĞIM, SANA DA, SANA DA.. başlıklı yazımı gösterebilirim. Sanırım, yorumuna en iyi cevap, bu yazı ve altındaki yorumlardır diyebilirim.

Tekrar teşekküler, değerli görüş ve fikirlerini blogumda paylaştığın için.. :)

Sevgilerimle..

UykusuZ dedi ki...

benim gözlemlediğim, aldatmanın nedeni açlık. Bazıları çok aç bazıları az aç, bazısı çok yiyor bazısı az. Önündekiyle yetinen yok mu tabii ki var, belki binlerce şeye aç ama gene de başkasının önündekine tenezzül etmiyor. Bunu ne kültürle, ne eğitimle, ne dinle ne de bilmemneye açıklayamayız, her tabakadan insan arasından sürüyle çıkıyor. Kısasa kısas açıkçası bana uymuyor, adam veya kadın aldatmış, senin aldatma hakkın olsa ne olur olmasa ne olur, boşanma açısından medeni kanunlarda düzenleme derseniz anlayabilirim.

M Enes dedi ki...

Sevgili Arzu
Sana aşığım sana da başlıklı yazınızı bir ay kadar önce okumuştum, o bir kurgu , gerçek olduğunu varsaysak bile ,nihayetinde sadece bir itiraf var.
Bu kadar önemli bir konu bir itirafla bitmiyor.
Neler neler doğuyor bir bilseniz.
Ayrıca hala tek taraflı olabileceği kanısındayım,bir kadın için erkek paylaşılabilirdir. Fakat erkek için kadın asla paylaşılamaz.Ben şahsen öyle bir erkek tanımadım.Gerçekten eşini seven erkeklerden bahsediyorum.Bunun dışında sadece seks için birlikle olduğu bir kadının başka bir erkekle birlikte olmasını gayet doğal karşılayacak kişiler vardır.Tabiki sadece seks için biriyle birlikte olan bir erkeğin ruh halinin sağlıklı olmayacağını düşünürsek, onun bu durumu doğal karşılaması bu durumun doğal veya kabul edilebilir olduğunu kesinlikle göstermez.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili UykusuZ,

Aldatma hakkını yanlış değerlendiriyorsun veya ben iyi anlatamadım.
Sen görünen isme bakıyorsun, asıl bunun ifade ettiği anlama bakmalısın. Belki, isim yanlış olabilir ama, benim ona verdiğim anlam ve içerik bambaşka.. Frenleme görevi görmesi dışında başka bir anlam taşımıyor..
O zaman ismini değiştireyim, "İlişkilerde Sadakat Freni" diyelim... Ama, içerdiği anlam aynı kalsın..

Ben demiyorum ki, herkes aç, herkes önündeki tabaktan yeme yerine, yanındakinin tabağına saldırıyor.. Tabii ki, herkes aynı düşünmüyor.. Ama, düşünenler fazla ve artmaya da devam ediyor..

Boşanma açısını hiç düşünmüyorum zaten.. Aldatılma sonucu eşinden ayrılma hakkı zaten var, medeni kanun hükümleri arasında.. Ben ilişkiyi sadece evlilik olarak da, almıyorum bu aldatma konusunda.. Kadın erkek ilişkilerinin hepsini kapsıyor benim önerdiğim reçete..

Fikir ve görüşlerini bizlerle paylaşarak, yazıya katkıda bulunduğun için, çok teşekkürler sevgili arkadaşım.. :)

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

O yazıyı daha öncesinden okumuş olduğuna sevindim.. Dediğin gibi, yazynın başlangıcını benim hayalimde kurguladığım kısa bir başlangıç metni.. Yazının ilginç olmasını sağlaması açısından yaptım bunu..
Bunu yaparken de, okuduğum bir haberden esinlenerek hareket ettim.. Hiç olmayan bir şeyi de kurgulamış değilim.. Bizim toplumda pek rastlanılmasa da, batıda taraftarı olan ve gittikçe de çoğalan bir olgu olduğu haberde de geçiyor.
Ben sadece bu gerçeği vurgulamak, ülkemize de gelme ihtimalini göz önüne alarak, gelecekte karşılaşılabilecek olumsuzluklar için şimdiden bir düşünce geliştirilmesini sağlamak için, okurlarıma böyle bir paylaşımda bulundum..

Benim bu konudaki fikrim ise, senin düşüncelerin ile tam örtüşmüyor.. Ben kadın ve erkeğin, her ikisinin de paylaşılabilir olduğu fikrine katılmıyorum.. Ne kadın, ne de erkek paylaşılmalı..
Eğer olacaksa da, her ikisine de aynı haklar sağlanmalı, eşitlik bunu gerektirir.. En azından, bunu içinden benimseyebilenler, ahlaki yönden sorgulanmamalı..

Yazılarıma gösterdiğin ilgi, fikir ve görüşlerinle yaptığın katkılar nedeniyle, çok teşekkür ederim.. :)

Sevgilerimle..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım,
Kadın erkek arasındaki eşitlik ,matematikde gördüğünüz eşitlik gibi değildir, her iki tarafada 2 ekleyince bunun eşitlik olacağı kesin değildir.
Aynı hatayı yapan bir çocukla bir gence aynı ceza yımı vermeli ? Daha da kesinleştirelim,aynı eğitimi almamış 2 çocuğa aynı hatadan ötürü aynı ceza mı verilmeli ?
Kadın ve erkek her ikiside insandır,her ikisininde haklarını gözetmek gerekir,hatta günümüzde kadın hakları üzerinde ziyadesiyle durmak gerekir.
Ayrıca kadınlar hiç bir zaman erkeklerde olamayacak özelliklere sahiptir, bir "kadın kokusu" vardır hiç bir zaman erkekde olmayan.Her kadında vardır diyebiliriz.
Fakat bunlarla beraber erkeklerinde kendilerine has özellikleri vardır ve bu özellikler tüm erkeklerde olmasada hatta nadiren olsada çok eşliliğe müsade edebilir.
Yalnız bir kadının asla yapabileceğini düşünmüyorum,görmedim,duymadım.
Reel olarak bakalım, siz bakın çevrenize, kendinize 2 kişiyi birden sevebilir misiniz ,sevişebilir misiniz ?
Hoşlanmayı kastetmiyorum,mutlaka zaman içinde çok sevdiğiniz bir eşiniz olsada etkilendiğiniz, aşık olduğunuzu düşündüğünüz kişiler olabilir,fakat kendinize bir ilişkiye daha girmeye izin verebilir misiniz ?

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

Evet, siz haklısınız.. :)
Her zaman olduğu gibi.. :))
(1 kadın + 1 kadın = 1 erkek) olduğunu unutmuşum..
Okulu terkedeli çok oldu da o nedenle, karıştırdım matematiği.. :))

Diğer soru ve yorumlarınız biraz demagojiye kaçmış, o nedenle girmek istemiyorum..
Lütfen kırılmayın..

Sevgilerimle..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım,
Haklı çıkmış olmak için yazmadım,önemli olan bir doğru varsa herkesle birlikte bulmaktı.
Sadece yanlış anlaşıldığım için üzüldüm.
Halbuki herşey açıktı,sorularımda açıktı yanıtlarıda çok kolaydı.Fakat her kadın yukarda sorduklarımı kendisine soracak kadar cesur olamıyor.
Haklı çıkmak için yazdığımı düşünmeniz bu başlığınıza daha fazla yorum yazmayacağım, sadece faydalı olmak istemiştim.Farklı düşüncelere tahammül etmek bu kadar zor olmamalı.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

"Haklı çıkmış olmak için yazmadım" diyorsun, bu söz bile karşıdaki kişinin kafasını karıştıracak bir cümle.

Eğer, bir konuda kadın - erkek eşitliği diye bir şeyden bahsedildiğinde, bu eşitliği matamatiksel yönden veya başka alakasız bir örnekle bu eşitlik kuramını izah etmeye kalktığınızda, karşınızdaki kişinin kafasını karıştırıp, kendinizin haklı olduğunu düşündürtmüş olursunuz.

"Reel olarak bakalım, siz bakın çevrenize, kendinize 2 kişiyi birden sevebilir misiniz, sevişebilir misiniz ?"
Şimdi, önce şu yukarıya aldığım soruna cevap vereyim. Öncelikle, çevreden bahsetmişsin. Çevremize bakıp değerlendirdiğimizde, her zaman doğruya varamayabiliriz. Çevreden bağımsız olarak bakmaya çalışalım. Bir erkek birden fazla kadını sevebildiğine göre, bir kadın birden fazla erkeği neden sevip, aşık olamasın ki..? Bunu dışa vurmuyor diye, bunun olmadığını nasıl iddia edebiliriz..? Bazen bırak birden fazla erkeği sevdiğini dışa vurmasını, bir erkeği sevdiğini bile dışa vurmadığı durumlar olabilir. Bu durum böyle diye, o kadın/erkeğin iç dünyasını, düşüncelerini okuyup da, onun bir veya daha fazla kişiyi sevip, sevmediğini anlamamız mümkün mü..?

Şu sözleri de anlamakta zorlanıyorum. "Ayrıca hala tek taraflı olabileceği kanısındayım,bir kadın için erkek paylaşılabilirdir. Fakat erkek için kadın asla paylaşılamaz." Daha önceki yorumumda da belirtmiştim, paylaşma fikri bana çok garip geliyor. Ben de demogoji yapacağım şimdi ama, bu sevdiğin insanları bir mal, bir meta olarak görmek anlamına gelmiyor mu..? Kadınlar paylaşabilir ama, erkekler paylaşamaz diyorsun. Böyle şey olabilir mi..? Bu fikri savunurken, yaşadığımız gerçekleri gözardı etmiyorum. Yaşadığımız gerçeklerin arka planında, o paylaşan kadınların iç dünyalarında nelerin olduğunu bilmeden bunu nasıl savunabiliriz. Bir erkeği paylaşan kadınların, o durumlarından çok hoşnut olduklarını, çok mutlu olduklarını nasıl söyleyebiliriz..?

Bir de, şu sözlerinle kendinden o kadar emin konuşuyorsun ki; "Fakat bayanlarıda çok iyi tanıdığımı düşünerek, bir kadının kalbinde, aklında 2 erkek birden olamayacağındanda o kadar eminimki, çok çok nadir olmak koşuluyla bir böyle bir durum olabilir, fakat o bayanda zannımca eskisinden vazgeçip yine tek olana yönelecektir."
Kadınları çok iyi tanıdığından söz ediyorsun. Belki çok kadın tanımış, çok fazla kadınla ilişkin olmuş olabilir ve bu kadınların dış görünüşünü, davranış şekillerini, özelliklerini çok iyi gözlemleyip, analiz etmiş olabilirsin. Fakat, bir kadının düşünce dünyasını, hissettiklerini ve duygu yapısını nasıl anlayabilirsin ki..? Bilim dünyası henüz çözebilmiş değil kadının bu, gizemli yapısını.
Çok iyi tanıdığını söyleyerek, bir kadının kalbinde ve aklında birden fazla erkeğin olmayacağını kesin bir dille ifade ediyorsun. Sonra da, nadir olmak koşuluyla, böyle bir durumun olabileceğine karar veriyorsun. Bu durum bir çelişki yaratmıyor mu sence..? Hem kesin olarak olamayacağını belirtip, ama nadiren de olsa olabileceğini düşünmen, bu konuda kesin bir yargıya varamadığını göstermiyor mu..?

Devamı var..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

Sistem, yorumumun hepsini kabul etmediği için, bölmek zorunda kaldım. devam ediyorum..

Bu kadar sözü, eleştiriyi yapmamın nedeni, senin düşüncelerini çürütüp, bu düşüncelerini değiştirmenizi sağlamak, benim gibi düşünmeni istemek değildir.. Nasıl ki, bir erkek bir kadının tüm düşünce dünyasını bilemezse, bir kadın da erkeklerin düşünce yapısını bilemez, her ne kadar erkekler daha basit bir düşünce yapısına sahip olsalar bile. Bunu derken, erkeklerin daha düz bir mantıkla, daha basit, daha anlaşılabilir bir düşünce yapıları olduğunu söylemek istedim.

Cesaret konusunda ise, yanıldığını söylemek istiyorum. Geçmişten günümüze, gördüğüm, okuduğum ve tecrübelerimden edindiğim izlenim, bunun hiç de senin dediğin gibi olmadığını, hatta en cesur erkeğin dahi, en korkak denilebilecek bir kadının cesaretine ulaşamayacağını biliyorum. Ayrıca, cesur olmak önemli, iyi bir özellik midir, bunu çok iyi tartışıp değerlendirmek gerekir. Bence, bir konuda söz söylemek, bunu eyleme dönüştürmek için, akıllı ve mantıklı davranmanın daha önemli ve iyi olacağını düşünüyorum.

Bir de, yanlış anlaşıldığın için üzüldüğünü belirtmişsiniz. Lütfen, kendine ve bana haksızlık yapma. Burada birbirimizi üzmek için, fikirlerimizi beyan etmiyoruz. Ancak, hiç birimiz düşündüklerimizi, her zaman doğru ifade edemeyebiliriz. Bu durum, böylesine kısıtlı bir ortamda ve bilhassa yazı ile ifade edilmek istendiğinde daha zor olabiliyor. Doğru kelimeyi seçmediğimiz veya doğru cümleyi kurmadığımızda, düşüncelerimizi ve duygularımızı da karşı tarafa doğru anlatamamış oluyoruz.

Yine en başta sözettiğim, haklı çıkmak için sözüne de değinmek istiyorum. Hepimiz, söylediklerimizi ve yazdıklarımızı doğru bilip, kendimizi haklı gördüğümüz için yazar ve söyleriz. Bunun aksini düşünmek bile imkansızdır. Bile bile düşünmediğimiz gibi fikir ileri sürmeyiz, benimsemediğimiz fikir ve düşünceleri savunmayız.
Fakat, son sözlerinle bana haksızlık yaptığını düşünüyorum. Ben senin her düşüncene saygı duyuyorum. Ancak, senin ileri sürdüğün fikirleri açıklarken yaptığın önermeler bana yanıltıcı geldiği için, demogoji sözcüğünü kullandım ve o şekilde biraz abartılı bir şekilde alaycı bir tarzda cevapladım. Henüz iyi tanımadığım, çok samimi olmadığım birine yapmamam gereken bir davranış olduğunun farkındayım ve bunun için çok üzgünüm. Senden bunun için çok özür dilerim..

Seninle fikirlerim uyuşsa da, uyuşmasa da, seni tanıdığıma çok memnun oldum.

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili UykusuZ,

Aşkolsun ya.. Ben tüm erkekler aldatır gibi bir ifade kullanmadım ki.. :))
Dünyayı da, değiştirmeye çalışmıyorum.. Buna ne gücüm yeter, ne de bilgim..
Benim önermem, bu aldatmanın çok ileri boyutlara varmış olmasının verdiği bir sıkıntı ve çaresizlik..
Artık, neredeyse "erkektir aldatır" kavramı güncelliğini kaybetmek üzere..
Kadınlar da kendilerinde bu hakkı görmeye başladılar..
Benim önermemin sonucunda, bu aldatmadan bir tek kişi bile vazgeçmiş olsa kardır düşüncesini taşıyorum..

Sen de amma yaptın yani.. Şimdi, adam bir kıza baktı diye de, adamı kör edecek halimiz yok ya..
Gözdür bakar yani.. Arada kayabilir de.. Yeter ki, kalbini bozmasın..

Sonuçta senin de dediğin gibi, insana kalmıştır..
Herkesin başına bir polis dikilemiyeceğine göre..
Polis diksen bile, yapmayı kafasına koyan, bir şekilde yapar yine de..

Teşekkürler, değerlendirmelerin için.. :))

Sevgilerimle..

UykusuZ dedi ki...

Arzucum, yanlış anlaşılmışım , ben erkek cephesinden bakmadım ki?
2 taraf için de geçerlidir dediğim, eşitliktir, aldatan da aldatmıştır, ben gidip aldatarak hakkımı alsam noolur, dediğin gibi kalp bozulmuştur bir kere.
Doğrudur aldatmalar artmıştır, aç bir toplumdur, her düzeyden, her sınıftan insan yapıyor,

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili UykusuZ,

Ah canım benim.. :)
Çok haklısın..!
Ama, ne yapabilirsin ki..
Yazışmayla anlaşmak, gözünün içine bakarak yapılan gibi olmuyor..

Ya tam anlatamıyorsun içindekini..
Bulamıyorsun kelimelerde, anlatacak o beni..
Ya da karşıdaki anlayamıyordur söylediklerini..
Çünkü, düşünüyordur o an bir başka seni..

Sevgilerimle..

UykusuZ dedi ki...

:) pek doğrudur.

Unknown dedi ki...

Nerede yaşıyoruz türkiyede geçim sıkıntısından erkekler eve geldiklerinde zavallı kadınlarına küfür dayak küfür oda yetmedi içki kumar para için evine gelmeyen içini unutan erkekler var kadınlarda insan sevmeye sevilmeye ilgiye ihtiyaçları var erkek eve gelmediği zaman başka kadınlarla beraber oluyor kadın neden olmasın kadınlarda özgürdür kimse ön yargılı olmasın https://plus.google.com/106788163282922799910

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu