21 Aralık 2009

Bitti diye üzülme.. Yaşandı diye sevin..


Gerçekten de, bir daha hiç aramadı, sormadı beni.. Bense, ondan haberleri kuzenim vasıtasıyla almaya devam ediyordum. Onun her yaptığından haberim oluyor. Her gittiği yeri öğreniyordum. Kimlerle birlikte, kiminle nerelere gidip geliyor. Kuzenim onun tüm haberlerini uçuruyordu bana. Fiilen ve fiziksel olarak ayrılmıştık. Fakat, ruhum ve kalbim halen onunlaydı sanki. Onu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum.

Selim’le ayrılmamız ben de çok büyük etki yapmıştı. Büyük bir yıkıma uğradığımı düşünüyordum. Bir boşlukta gibiydim. Hiçbir şey beni tatmin etmiyor, nereye gidersem gideyim, gittiğim yerler tat vermiyordu. Kuzenimle daha sık beraber oluyordum. Onun varlığı beni bir nebze teselli ediyordu. O da olmasaydı ben ne yapardım, hiç bilemiyordum. Sinem ile de daha sık görüşmeye başlamıştım tekrardan. Ama, büyük bir bunalım yaşıyordum. Evde huzursuzdum, ailemle yok yere sık sık tartışıyordum. Neyse ki, ailem benim durumumu anlayışla karşılayıp, beni teskin etmeye çabalıyorlardı. Onları öylesine çileden çıkarıp, hırpalıyor ve bezdiriyordum ki, onların gözyaşı dökmesine sebep oluyordum. Halbuki, onların gözyaşı dökmelerini görmeyi asla istemeyen biriydim. İşyerinde de, çeşitli sorunlar çıkarıyordum. Eğer ben oranın patronu olsam, benim gibi davranan birini asla bir gün dahi tutmaz, tekmeyi basardım. Ama, patronlarım biraz da bana ihtiyaç duyduklarından olsa gerek, birazda şirketin ortaklarından birinin akrabası olmam nedeniyle bana katlanıyorlardı.

Bir şeyler yapmam, kendimi toparlamam lazımdı. Ayrıldığımız iki ay olmasına rağmen Selim’i unutamıyordum. Unutmak istememe rağmen unutamıyordum. Bu boşluğu bir şekilde doldurmam gerekiyordu. Bir şeylerle uğraşıp, kendimi ona vererek, aklımı meşgul etmem gerekiyordu. Ama, bunun ne olabileceği hakkında hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Bana önerilen şeyler ise, bana hiç mantıklı gelmiyordu. Başka sosyal ortamlara girmemi tavsiye ediyorlardı. Çeşitli etkinliklerden söz edip, bazı aktivitelere katılmamı söyleyenler vardı. Bağlama ve gitar kursuna gitmemi söyleyenler, bazı müzik kurslarına gidip ders almamı salık verenler oluyordu. Hatta, dans dersleri almamı söyleyen arkadaşlarım vardı. Tango öğrenmemin bana iyi geleceğini, bu sıkıntılarımı sona erdireceğini söyleyen arkadaşlar da cabası..

İşte böyle sıkıntılı bir gün, işten de sıkılmış bir haldeyken, patron gelip belediyede halledilmesi gereken bir konudan bahsedip, bunu benim yapmamı istedi. Benim orada çalışan bir arkadaşım olduğunu öğrendiğini ve bu arkadaşımın belki bu konuda yardımı olabileceğini söyledi. Ben, o arkadaşın bu konu ile ilgili olmadığını ama, belki diğer arkadaşlarına söyleyip çözülmesine uğraşabileceğini söyleyip, halletmeye çalışacağımı bildirdim. Giderken yanına uğramamı ve gerekli evrakları vereceğini söyleyip odamdan çıktı. Ben de, biraz sonra çantamı alıp, önce tuvalette biraz makyajımı filan düzeltip, patronun yanına girdim. Evraklar masanın üstündeydi ve bana bazı gerekli işlemleri izah edip, nelerin yapılması gerektiğini tarif etti. Ben de, tamam diyerek odadan çıktım.

Arkadaşım Ahmet, emlak servisinde kontrol mühendisi olarak çalışıyordu. Kapısı açıktı ve bilgisayarda bir şeylerle uğraşıyordu. Yanına gidinceye kadar beni fark etmedi. Daha doğrusu, yanına birinin geldiğinden habersiz, yaptığı işe o kadar dalmıştı ki, beni fark etmesiyle birlikte, aniden ayağa kalkıp beni karşıladı ve el sıkıştık. O arada bir gözü de bilgisayarda olduğunu fark ediyordum. Daha ayakta iken yaptığı işi kapatmaya çalışıyordu, benim yandaki koltuğa oturmamı söylerken. Ben oturduktan sonra, ne içeceğimi sordu. Varsa bir neskafe içerim dedim. Telefonla neskafeleri ısmarladı ve az sonra da neskafeler geldi, beraber içmeye başladık.

Ahmet’in ailesi, çok önceleri bizim oturduğumuz semtte oturmuşlardı. Yakın komşu idik. Daha sonra Ahmet evlenince başka yere taşındı, ailesi de bir süre sonra bizim oradan ayrıldılar başka bir semte taşındılar. Beş altı yıldır burada çalışan Ahmet, okuldan mezun olduktan sonra, iki yıl kadar bir süre birkaç özel şirkette çalışmıştı. Ahmet ile biraz eskilerden filan konuştuk. Eşini sordum, evliliğin nasıl gittiğini ve çocuğu olup olmadığını filan konuştuk. O da benim neler yaptığımı, Selim’le halen birlikte olup olmadığımızı konuştuktan  sonra, kendisine patronun ricasını ilettim. Eğer yardımcı olabilecek bir arkadaşı varsa, çok memnun kalacağımızı güzel bir dille anlattım. Fakat bunun için biraz fazla dil dökmem gerekmişti. Hiç bu kadar kimseye dil döktüğümü hatırlamıyordum. O sırada, müdürü bir dosya için, Ahmet’i çağırdı. Ahmet de benden izin isteyip, dosyayı alıp müdürün yanına gitti.

Ahmet’in müdürün yanına gittiği on dakika olunca, benim canım sıkıldı. Kalktım Ahmet’in masasına doğru gittim. Bilgisayarına baksam acaba ayıp olur mu, filan diye düşünüyordum. Ayrıca, Ahmet’in ben içeriye girdiğim esnada ne yaptığını merak etmiştim. Beni görünce de, nasıl kapatacağını şaşırmış hali beni daha da meraklandırmıştı. Onun koltuğuna oturmadan ayakta bilgisayara bir göz atayım dedim ve tamamen kapatılmamış olan pencerenin ne olduğunu baktım. Araç çubuğunda “Second Life” yazısını gördüm. Şimdiye kadar hiç duymadığım bir oyun olabileceğini düşündüm. Bilgisayar oyunları ile başım hiç hoş değildi. Pencereyi tıklayarak açtım.. Açtım ama.. Ne göreyim?.. Gözlerime inanamadım. Hemen  pencereyi tekrar minimize ettim. Ekranda gördüğüm, tamamen bir pornografik bir animasyondu. Açtığımda durmadan hareketlerine devam ediyorlardı. Bir an gördüğüm kadarıyla, animasyondu ama, gerçeğinden farksız grafiklerle hazırlanmış bir oyun olduğunu anladım. Oyunda, bir kadın ve bir erkek yatakta, tamamen çıplak ve o vaziyette ne yapılırsa onu  yapıyordu. Her ikisinin de tepelerinde  isimleri yazılıydı. Hemen tekrar eski oturduğum yere oturdum ve Ahmet’i beklemeye başladım.

Yirmi dakika bekledikten sonra, Ahmet geldi. Masasına geçip oturdu ve benim bilgisayara bakıp bakmadığımı düşündüğünü, bana bakışlarından hissettim. “Ahmet, müdürle işiniz baya uzun sürdü. Her zaman böyle uzun mu sürüyor..?” diyerek Ahmet’in nabzını kontrol etmeye çalışıyordum. “Yok ya, her zaman olmuyor. Bu defa ki, biraz gıcık bir iş de onun için, uzun sürdü. Seni de beklettim, kusura bakma” diye bana karşı mahcubiyetini anlatmaya çalışıyordu. Ben de, onu biraz daha mor etmenin bana iyi geleceğini hesaplayıp, “Yok yaa.. canım filan sıkılmadı. Biraz senin bilgisayarda oyalandım.” derken, bir yandan da onu süzüyordum. Bir anda Ahmet’in suratı gök kuşağı gibi oluvermişti. Renkten renge giriyordu. “Cidden baktın mı yoksa..? Yok ya, beni kandırıyorsun. Sen benim ne tepki göstereceğimi sınamak için öyle söyledin.” Ben hiç bozuntuya vermeden, “Yoo, neden seni kandırayım. Bilgisayarda oyalandım biraz. Sonra ne var ki, neden o kadar şaşırdın benim bakmama.. Yasak mı benim bakmam, yoksa sen yasak şeyler mi yapıyorsun..?” dememle, benim gördüğümü anladı. “Yaa Arzu, çok özür dilerim. Senin o sahneleri görmene çok üzüldüm. Hele benim bilgisayarımda görmen beni çok mahcup etti. Çok çok özür dilerim. Lütfen, o gördüklerini unut.” diyerek neredeyse benim ayaklarıma kapanacak vaziyete geldi. Bense, gördüğüm manzaradan mutlu bir şekilde onu izliyordum. Evli bir adam ve o benim önümde diz çökmüş bana yalvarıyor. Bu durum benim tüm sıkıntılarımın bir anda uçup gitmesini sağlamıştı.

Tamam Ahmet, önemli değil. Bu kadar özür dileyecek ne var ki..? Herkes seyrediyor bu tür şeyleri. Seyretmeyen, oynamayan mı var ki..?” diyerek adamı biraz sakinleştirdim. Ahmet ise, bana halen, söyle olmuştu da, böyle gitmişti de, diyerek bu oyunu tavsiye etmişlerdi de, çok iyi bir oyunmuş da, ama böyle durumların olduğunu bilmediğini, aniden başına geldiğini filan anlatıp durdu. Oyunda kız onu esir almış da, kız onu soyup yatağa atmış mış mış, falan da filan bir sürü hikaye anlatıp durdu. Neredeyse kadının ona tecavüz ettiğini iddia edecekti. Ben de, kafamı sallayıp onu tasdik ediyordum. Evet, doğrudur, şimdiki oyunların içeriğinde her şeyi bulmak mümkündür filan diyerek, sanki oyun üstadıymışım gibi teselli etmeye çalışıyordum.

İkimiz de, benim oraya ne iş için gittiğimi unutmuş ve bilgisayar oyunlarından muhabbete başlamıştık. Ben bu güne kadar hiç bilgisayar oyunu oynamadığımı, oyunlardan hiç hoşlanmadığımı anlattıkça, o ise bu oyunun diğer oyunlardan farklı olduğunu, gerçek hayatta her ne varsa bu oyunda olabileceğini, hatta bu oyun içinde oyun oynayarak binlerce dolar para kazananlar olduğunu, birkaç kişinin ismini de verip bu kişilerin bu oyunu oynayarak, milyon dolarlar kazandığını anlatıp duruyordu. Sonunda ben de dayanamadım ve “Ahmet, mademki bu oyun bu kadar eğlenceli ve para da kazanma imkanı var. Nasıl bir oyundur bu göstersene biraz bana..” dedim. Kalktım hemen yanına gittim dikildim. O ise minimize olmuş pencereye dokunmaya korkuyor, pencerede çıkacak sahnenin nasıl bir sahne olduğunu bildiğinden, bunu benim onun yanındayken görmemi istemiyordu. “Tamam, bu pencereyi tamamen kapat. Oyunu yeniden başlatırsın.” demem üzerine, üzerine sağ tıklayarak “kapat” komutunu verip programı kapattı.

Oyunu yeniden başlatırken bana, oyunun özelliklerini, nasıl oynanması gerektiğini, önce bir kayıt olma ve isim belirleme gibi bir çok şeyi anlatmaya uğraştı. Sonra oyun açıldı. Açıldı ama, yine aynı yer, aynı sahne ve üstünde hiçbir şey yok. Sadece, kadın gitmiş, sahnede Ahmet –oradaki ismi tabii ki Ahmet değil.- çıplak ve yalnız başına. Bana dönerek, biraz uzaklaşmamı ve giyinmesi gerektiğini söyledi. Ben de, çaresiz ve ben de o sahneyi görmek istemediğimden, onun dediğini yaptım ve masadan uzaklaştım. Kısa bir süre sonra beni yanına çağırdı ve oyunun nasıl işlediği konusunda etraflıca bilgi verdi. Ve, böylece Second Life denilen, benim de Selim’i birazcık aklımdan çıkarmamı sağlayan “İkinci Hayat”la tanışmış oldum.


Devamı : Arzu Breda’nın doğuşu..

20 YORUMLAR :

Unknown dedi ki...

hiç duymamıştım bu oyunu, ancak canımı sıkan birşey var ve söylemeden edemicem Arzucum. Hiç kimsenin ne bilgisayarına ne cep telefonuna ne gizli birşeyine bakarım ne de bakılmasını isterim. Hadi baktın, çoucuğu neden köşeye sıkıştırdın anlamış değilim? Evli veya bekar olmasının da bir farkı olduğunu dusunmuyorum mahcup duruma düsmesi icin.

Adsız dedi ki...

Güzel Arzucum, bu oyunu merak ettim. Hiç bilmiyordum. Ben oyun oynamasını seviyorum. En azında sıkıntılarım ve dertlerimi kısa bir süreliğine unuturuyor. Ama bu sadece bir kaçış.

Başlığında demişsin "bitti diye üzülme yaşandı diye sevin" en güzeli bu.

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Uykusuz;

Yaptığımın doğru olduğunu söyleyen kim?.. Ama, merak işte dayanamadım baktım..
Haa, onu niye öyle sıkıştırdığıma gelince; O da benim huyum işte. Sevdiğim kişilere bazen olmadık şeyler yaparım. Onları kızdırır, bazen üzerim..
Onunla da, gençliğimiz aynı semtte geçti ve bir birimize karşı bazı şakalar, espriler yapabiliriz.
Ayrıca, benim o sıralar içinde bulunduğum ruh halim nedeniyle, sevdiğim kişilere dahi zalimce davranabiliyordum.

Arzu Breda dedi ki...

Canım Neslicim;

Second Life bir oyun değil aslında.. Yaşamın, gerçek hayatın bir simulasyonu diyebilirim. Gerçek yaşamda her ne yapılabiliyorsa, neler yaşanıyorsa, aynını sanal olarak yaşayabilirsin. Sanal bir dünya platformu, ülkeler ve insanlar.. Online olarak orada yaşıyorsun. Herhangi bir level geçmek ve diğer oyunlar gibi kavga dövüş yok.
Ben oraya, "cennet" adını takmıştım. Uzun süredir hiç girmedim. İkinci hayatımdan tekrar birinci hayatıma döndüm.
Kısa bir kaçış için ideal bir ortam.. :))

Öpüyorum canım, sevgilerimle..

Unknown dedi ki...

Peki Arzucum anladım.

HüseyinSYK dedi ki...

ikinci hayatla tanışmış oldum derken..Bu maceranın burada bitmediği anlaşılıyor..
Özellik böylesi güçlü bir özgüven ile yazmanız oldukça ilginç..Çağımız bayanlarının genellikle mask ile dolaştığını düşünürsek..samimiyetiniz ve içinizden geldiği gibi yazmanız son derece etkileyici..

Özgür dedi ki...

Oyunu merak ettim, hemen araştırmaya başlıyorum, ilgimi çekerse kesin kayıt olurum ben oraya. :D
Açıkta olsa öyle birisinin eşyasını kurcalamak yanlış bir davranışmış ama bunalım dönemi psikolojisi olarak görüyorum ben bunu. :D
Evli insanlar bu tarz şeylere daha çok merak salıyorlar. Hani bizden geçti artık dilimize vurdu derler ya öyle bir şey galiba.
Anlatış tarzına göre, her ne kadar acayip bir oyun olsa da oyalanmanı sağladıysa güzeldir güzel. :D

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Hüseyin;

Çok teşekkür ederim, övgü sözlerin için.. Önemli olan yazmaya başlayabilmek. Sonrası kendiliğinden geliyor zaten..

Yazarken benim dikkat ettiğim tek nokta var.. Bahsettiğim üçüncü kişileri açığa çıkarıp, onları karalayarak rencide etmemek. Geçmişte kendi yaptıklarım, yaşanmışlar ve hatalarım içinse, pişmanlık duymuyorum. Çünkü, pişmanlık duymanın hiç bir faydası yok. Ancak bu hatalardan ders alabiliyorsak, bu hatalarımızı bir tecrübe aracı olarak kullanabilirsek, insan olma yolunda bir adım atmış oluruz. Olgunlaşırız..

Evet, ikinci hayatla tanıştım ve macera devam edecek. Hayatın kendisi bir macera değil mi zaten?..

Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Özgürcüm;

Bu bahsettiğim bir oyun değil.. Teknik altyapısı ve grafik efektler filan yönünden tamamen diğer oyunlar gibi. Ancak, işleyiş olarak diğerlerinden tamamen farklı. Nasıl ki, reel dünyada doğduğun andan itibaren yalnız başına isen. Orada da aynen öyle giriyorsun, o dünyaya. Kendi çaban ile bu dünyada yapabildiğin herşeyi orada da yapmaya çalışıyorsun. Bu dünyada bildiklerin sana orada da faydalı oluyor elbette. Bir sosyalleşme ortamı orası da. Dünyanın her yerinden, çeşitli milletlerle kaynaşabilirsin. Yeter ki, yabancı dilin biraz iyi olsun.

Özgürcüm, arkadaşımın bilgisayarına bakmamın ne kadar yanlış bir davranış olduğunu elbette biliyorum. Onun bilgisayarında gördüklerimin, onun evli veya bekar olması ile de ilişkilendirerek onu yargılamıyorum. Benim oradaki davranışım, biraz da onunla samimiyet derecemizden kaynaklanıyor. :)

Sevgilerimle..

Özgür dedi ki...

Oyun lafın gelişi ya ağız alışkanlığı olmuş. İndirdim oyunu kayıt oldum, oynamaya başladım ama mal mal dolaşıyorum, uçuyorum, kendimizi denize düşürüyorum falan, daha bir numarası görmedim. İngilizcemde kıt olduğundan oyunu çözmem zaman alır benim. :D

MerveM dedi ki...

Kimse ben asla yapmam demesin,gayet merak edilip kurcalanabilir :)) Hepimizin içinden geçer bu.Sadece bazıları cesaret edebilir...Senin için,kısa da olsa iyi olmuş canım :)

Arzu Breda dedi ki...

Mervecim;

Çok doğru söylüyorsun canım. İnsan olarak bizler hatalardan arınmış bir varlık değiliz ki..
Hata ve günahlarımızdan ders çıkartabiliyorsak, insanlığımız gelişmiş oluyor.
Cesaret ise, her durumda başvurabileceğimiz bir şey değil malesef.
Bu tür durumlarda kişiyle samimiyetimize bağlı olarak cesaret edebiliyoruz.

Yorumun için çok teşekkürler canım..

Sevgilerimle..

Zeugma dedi ki...

????????
Ömrümde duymadığım şeyler öğrendim..Dilim tutuldu neredeyse
Arzuu??
Bu nasıl bir oyunmuş böyle..?
Kurgu değildir umarım.Yani sen bize fantastik bir hikaye kurgulayıp ''Second Life'' gibi bir oyunla yeniden doğuşunu mu anlatmayacaksın değil mi şimdi?
Yalancııı :))))))))))))
Devamını okumadan yorum ve tahminde bulunmayayım ben en iyisi.
Ayrıca Uykusuz'a katılıyorum. Ahmet'in açık bırakıp gittiği ekranına merak edip bakma konusunda.
Bence Selim'le olan ayrılığın yüzünden ruh halin bu kontrolü sağlamanı engellemiştir. Yoksa normalde bakmaman lazım..

Devamını merak ettirmişsin çok Arzucuğum..
Bekliyorum, bakalım neler olacak..
Öpüyorum..
Sevgilerimle...

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Zeugmam;

"Ben senin o 'Yalancııı' diyen dilini.." diyeceğim.. Ayıp olur, hem sana, hem de diğer okurlarıma karşı!!.. :))))

Bak canımın içi, ben kurgu olduğu zaman yazımda belirtmiyor muyum?.. Okurlarımı neden aldatayım ki?.. Kurgu olan bir şeyi gerçekmiş gibi sunarak..
O nedenle, kurgu olanları belirtiyorum.. Bu anlattığım ise tamamen gerçek.. Selimle kavga ettiğimi yazdığım postun devamı ve bu daha devam edecek..

Bak sen!!.. Uykusuz'a katılıyormuş!!. Bakalım Uykusuz sana katılacak mı?..
Elbette!!.. Ben de katılıyorum Uykusuz'a.. Ama, ne yaprsın ki merak işte.. Merak, insana bazen olmadık işler yaptırıyor insana..
Ben meraklı biriyim işte.. Ne yapabilirim, elimde değil..
Merak ettirmeyi de seviyorum.. Bak seni de merakta bıraktım.. Bu hikayeyi yarım bırakıp, merak etmeni sağladım..
:)))

Çık öperim, sevgilerimle..

Second Life dedi ki...

Merhaba Arzucum,
Uzun zaman oldu bloğunu ziyaret etmeyeli.Bu kadar uzun süre uğrayamadığım için özür dilerim.

İkinci hayat dedinde, bu hayatı yaşayan insanlardan biri olarak bu hayata başlangıç hikayeni merakla okudum.Bende bir gazetede görmüş ve bu oyuna başlamıştım.Şimdilerde bloglarla uğraştığımdan pek zaman bulupta giremiyorum.Ama ilerde yine bu oyuna yönelik planlarım var.Çok eğlenceli,öğretici bir oyun. Merakla bu oyun hakkında yazacağın makaleleri bekliyorum.

Ayrıca malumun 2010 yaklaştı.Bu vesileyle senin ve tüm sevdiklerinin yeni yılını kutlar,2010 yılının sana mutluluk,başarılar getirmesini dilerim.

Sevgiyle kal canım arkadaşım.

Arzu Breda dedi ki...

Mehaba Fahriciğim;

Yok canım ne uzun zaman olması.. Daha dün gibi geliyor bana.. 2008'deydi sanırım en son görüştüğümüz.. :P

Merakla okuyacağın yazılar olacağına emin olabilirsin.. Hele bir tanesi var ki çok eğlenceli gelecektir sanırım sana.. Tanırsın belki de, TILSIM adında bir akadaşla geçen günlerimize sıra geldiğinde, senin de eğleneceğini düşünüyorum.. Çok eğlenceli, çok iyi bir arkadaş-dı.. :)

Sevgili Fahri, 2010 için söylediğin iyi dileklerine çok teşekkürler..
Ben de senin ve tüm sevdiklerinin yeni kutlar, yeni yılda sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

Sevgilerimle..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım
bu yazı ile alakalı bir yorum yazmıştım, fakat yayınlanmamış ,sanırım artık yorumları seçiyorsunuz.

Diğer yazılarınızda gayet rahat, tahminlerinizi bile kanun kabul eder gibi; takıp takıştırıyorsunuz yerine göre .
Ama kendi elinizin ürünlerine karşı yapılan gerçekçi yorumları yayınlamıyorsunuz.
Üzülerek , acaba Arzu hanımdada olduğunu zannettiğim samimiyet yok mu ? Acaba sizde çoğunluk gibi sadece pofpofçuları seviyorda , koynunuzdaki yılandan bahsedenlere tahammül edemiyor musunuz ?
Ben yanlış yapmışım diyemiyor musunuz ?

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Enes;

Bugüne kadar reddettiğim yorum sayısı çok azdır.. Sebebi, ya hakaret içeren bir yorumdur, ya da yanlışlıkla reddetmişimdir..
Şu an senin o yorumunda ne yazdığını dahi hatırlamıyorum, kafamı o kadar zorlamama rağmen..
Ama, eleştirilere karşı tavrımı sen biliyorsun diye sanıyorum.. Bu nedenle yorum silmeyeceğimi, hatta bunu düşünmeni bile beklemiyordum senden..
Fakat, olabilir böyle de düşünmüş olabilirsin..
Senin böyle düşlünmene de ben sebep olmuşumdur..
Nihayetinde ben de insani özellikler taşıyan biriyim..
Hatasız değilim ve hatta bir çok zaman ve yerde hata yaptığımı ben de farkediyor ve kabul ediyorum hatamı..

Şöyle zamanlarım da olabiliyor; Her hangi bir konuda bir fikir beyan edip, onu savunduktan sonra, bir süre sonra bir başka kişiden o görüşümle ilgili farklı bir yorum dinlediğimde, o yoruma da katıldığım zamanlar oluyor.. Elbette, hangi görüş ve fikir gerçeklerle daha çok örtüşüyorsa, onu benimsiyorum.. Halbuki, ilk ve sonraki fikir ve görüşler tamamen bir birinin zıddı oldu halde.. Bazen de, gerçeklerle örtüşmeyen bazı görüşlerden, cımbızla bir gerçek de aradığım oluyor..
Sizde böyle bir durum olup olmadığını bilmiyorum ama, bir çok kişinin anlattıklarından, bende oluşan bu ikilemin onlarda da yaşandığını, bunun gayet doğal bir şey olduğunu söylüyor herkes..
İşte bu nedenle kendimi hiç bir zaman olgun olarak görmüyor ve her yeni fikir, bilgi ve görüşü hemen reddetmeden, ondan yararlanmam gerektiğini düşünüyorum..
Bu şekilde gerçek olgunluk yolunda ilerleyebileceğimi düşünüyorum..
Amaç o yolda olmak, gerçek olgunluk denen kıvama ise ulaşılabileceğine, oraya varılabileceğine inanmıyorum..

Önceki yorumunun silinmesini telefi etmem mümkün değil elbette ve bunun için ancak senden özür dileyebilirim..
Lütfen, yorumunu bilerek ve isteyerek silindiğini düşünme..
Ve, yazılarımı istediğin şekilde eleştirip, fikrini söyleyebilirsin..

Sevgilerimle..

M Enes dedi ki...

Arzu Hanım,
yorumunuzu okuyunca yüzümde bir gülümseme belirdi, açıkçası sevdiğim ve kaybettiğim birşeyi bulmuş gibi sevindim.
Açıkçası sizi yazılarınızdan tanıdığım kadarıyla ,hakaret içermeyen bir yorumu yayınlamamanı ummuyordum.
Hatta onaylamadıktan sonra inan umduğumu bulamadığımı düşündüğüm için pekde uğramak içinden gelmiyordu bloguna.
Hakaret içeren birşey yazmayacağıma göre , bir yanlışlık olmuş sanırım.
Yorumuma gelirsek ,
Aynı yorumu yapabilmem için aynı ruh halinde olmam gerekir buda mümkün değil sanırım.
Kısaca böyle bir oyunun (çok az kişiye ulaşacak derecedede olsa ) reklamının yapılmaması gerektiğini,ayrıca böyle bir oyunun toplumda ,ailede çöküntü oluşturacağını vs vs yazmıştım.
Ayrıca olgunlaşma konusunda keşke herkes senin kadar olgun davranabilse,her fikre , kendisi çok yanlışda kabul etse ; uzun süre onu dava edinmiş olsa bile ,her zaman sadece doğruya kıymet verse.
"Ben oldum" fikrine sahip olanlar için sevdiğim bir kişinin sözü var "Oldum diyen,solmuştur."
Ben şahsen çok seviyorum bu sözü.
Uzunca yorumun için ayrıca teşekkür ederim,özre falan hiç gerek yok.
Sevgiyle kal

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Enes;

Gülümsemene ve sevincini de belirtmene çok memnun oldum..
Önceki yorumunu niçin bilerek reddetmiş olayım ki?..
Eğer, hiç tasvip etmediğim veya hakaret içeren bir şey olsa, unutmam imkansızdır..
İçeriğini hatırlayamadığıma göre, yanlışlıkla silinmiştir diye düşündüm..
Hatta, şimdiki yorumunda bahsettiklerinden, eğer başka biri daha bahsetmediyse sadece ailede çöküntü yaratabileceği şeklinde bir şeyler hatırlıyorum..
Ama, yukarıdaki cümleyi yazdıktan sonra dğer yorumlara da baktım, başka yazan var mı diye, bulamadım ve demek senin yazdığından aklımda kalanlarmış..
Fakat, reklamın yapılması şeklinde bir şey yazdığın konusunnda emin değilim ve halen hatırlayamadım böyle bir şeyi..

Her neyse, senin Second Life konusunda fikrin nedir, bu "oyunu" oynayıp oynamadığını bilmiyorum..
Ancak, benim gördüğüm kadarıyla, ki ben buna o sıralar "Cennet" adını takmıştım, çünkü bu bir oyun değil..
Bir simülasyon. Hayatın ta kensinin bir simülasyonu..
Gerçek hayatta olduğu gibi, iyi yanları da var, çok kötü ve çirkef diyebileceğim yanları da var..
Gerçek hayatta, eğer senin içinde varsa her türlü kötü yollara da gidebildiğin gibi, (mesela, kumar oynayabilirsin, her gece bir başka kadınla yatabilirsin, kadın içinse fahişeliğe düşebilir.. vesaire vs..)
SL'de de aynı durum söz konusu; Orada gidebileceğin iyi yerler var.. Onun yanında belirttiğim gibi çok çirkef ortamlar da var.. Seçim senin, gerçek hayatta olduğu gibi..
Peki ne veriyor SL insana; İnternet ortamında değişik kişilerle tanışıp kaynaşma, sosyalleşme, eğlence ortamlarına gidip müzik dinleyerek dans edebilirsin, gerçek hayatta gitmen mümkün olmayan yerlere gidip, müzeleri, sanat evlerini, sergileri gezebilirsin.. Daha bir sürü şey yapabilirsin.. Bunların hepsini, o yazının devamında anlatacağım.. Burada hem bu kadar uzun yazamam, hem de her şeyi anlatırsam diğer yazıda anlatacak şey kalmaz..

Mahzurları yok mu??..
Elbette var.. Bir defa zamanın çok olmalı, işini engellememeli, çok fazla bağımlı olmamalısın yoksa kapılır gidersin..

Sevgili Enes, kırılmadığını öğrenmek beni sevindirdi..
Bu olgunluğun için de ben sana teşekkür ederim..

Sevgilerimle..

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu