08 Eylül 2009

Baba gibi yar olmaz..!

Babacığım beni kırmamış ve hiç istemediği halde, gece vakti kuzenlerime götürmeye evet demişti. Ben zaten hazır gibiydim. Babamın "Hadi çabuk hazırlan o zaman, çok da geç kalmayalım. Ben daha geri döneceğim oradan." sözleri üzerine, "Tamam, babacım. Ben zaten hazırdım, gidebiliriz" diyerek koşa koşa çantamı almaya odama koştum. Odamdan çantamı alıp geri çıkıyordum ki, "Kendime bir bakayım" diyerek aynaya yöneldim. Şöyle kendime bir baktım ve saçımı ellerimle düzeltir gibi yaptım. "Fena değilim, idare eder" deyip, tekrar çantamı alıp, anneme "Hoşça kal" diyerek babamın arkasından evden çıktım.

Babam arabayı çalıştırmış beni bekliyordu. Valizimi arka koltuğa atıp babamın yanına oturdum. Gideceğimiz yer yaklaşık olarak 45 dakika filan sürüyordu. Hemen cepten kuzeni aradım; "Kuzencim geliyoruz, birazdan oradayız" diye. İçim içime sığmıyor, bir an önce varmak istiyorum. Kuzenimle konuşacaklarım var. Yeni biriyle tanıştırdı.. Çok yakışıklı ve harika bir çocuk. Kuzenimle onun hakkında çok konuşacaklarımız var. Şimdi bilenler soracaktır, “Hani bir internet maceran vardı, sonunu anlatmamıştın.. Sonu ne oldu onun? Bitti mi?” diye.. Anlatayım kısaca..
***
Hakanla olan msn aşkım ise, anlattığım o olaydan sonra, oturdum kendisine bir özür maili döşendim. Mailde, benim henüz 13 yaşında olduğumu, fakat kendisine yalan söyleyip onu aldattığım için özür dilediğimi filan yazdım. Erkek kardeşimin, yazışmalarımızı okuduğunu ve tüm okuduklarını babama anlattığını, sonrasında da babamın buna çok kızdığını anlattım. Babam, özellikle yalan söyleyerek, kendimi olduğumdan farklı gösterdiğimi ve onun duyguları ile oynadığımı belirterek özür dilememi, istiyordu. Babamın bütün bu isteklerini de yerine getirdim. Beni affetmesini ve bir kardeşi olarak görmesini istedim. Bu ve buna benzer bazı şeyler daha yazarak gönderdim.

Benim göndermem bir şey değil. Asıl Hakan'dan gelecek cevabı merak ediyordum. Maili gönderdim fakat, gece gözüme uyku girmiyor, devamlı onu düşünüyorum. Uyumak ne kelime, beynim zonkluyor, evde ne kadar ağrı giderici ilaç varsa içiyorum.

Hakan’ın cevabı gecikmedi. Ertesi gün mailime cevap gelmişti. Gelen cevap, elbette büyük bir hayal kırıklığının kelimelere yansıması idi. İnanılmaz derecede çok şaşırmış ve hayal kırıklığı yaşamıştı. Onunla o kadar çok şey paylaşmıştık ki, bu yazdıklarıma inanamıyordu. Fakat, öylesine olgun bir kişiliği vardı ki, cevabında sitem ve kırgınlığını belirtmiş olmasına rağmen, bana bile teselli sözlerini ihmal etmemişti. Zira, çok üzülmememi, bu yaptığım şeyin çocukça bir şey olduğunu, fazla üzrerinde durmadığını filan söyledi. (Hakan böyle biriydi işte.) Ayrıca, benim mailde belirtmem nedeniyle, bundan sonrada yazışmayı sürdürebileceğimizi belirtiyordu. Yani arkadaşlığımız, bir abi kardeş ilişkisi şeklinde devam edecekti. Sevgililikten, kardeşliğe geçecektik. Bu nasıl olacaksa artık..!

Bir sonraki veya daha sonraki mailinde olabilir. Tecil ettirmiş olduğu askerliği için yeniden müracaat ettiğini ve tecili kaldırttığını söylemişti. Yaklaşık bir ay sonra da askere gitti. Askere gidene kadar yine görüşüyorduk msn'de.. Ben msn'deki resmimi değiştirmiştim. O zamankinden daha da küçüklük bir resmimi koydum. Fakat onun askere gidişi ile çok büyük bir boşluk ve yalnızlık içinde hissettim kendimi. Mahalle ve okul arkadaşım Sinem ile daha fazla bir araya gelmeye başladım.! Yakınlarda ondan başka samimi görüştüğüm başka arkadaşım da yoktu. Hakan'ı unutmaya çalışıyordum. Bunu yapmak zorundaydım. Çünkü, artık ben de yavaş yavaş anlıyordum ki, ona olan hislerim gerçek aşk değildi. Eğer, öyle olmuş olsaydı, onun istediği buluşma önerilerini her ne pahasına kabul ederdim. Eğer gerçek aşk olsaydı, babamın istemesine rağmen, o özür mailini yazıp göndermezdim. Evet, ona karşı bazı duygular besliyordum ancak, bu aşktan ziyade bir hayranlık ve beğenme  duygusundan başka bir şey olamazdı.

***

Çok aşırı bir heyecan vardı içimde, bir an önce gitmek istiyordum. Birkaç gün onlarda kalacaktım. Bir hafta sonra da, üniversiteye giriş sınavım vardı. Biraz kafamı dinlendirmem, derslerden uzaklaşmam gerekiyordu. Sınavı nasıl olsa kazanacaktım, herhangi bir korku ve heyecanım yoktu. Tek istediğim gazeteci olmaktı. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik dışında başka yer istemiyordum. Mutlaka oraya girecektim.

Yolun yarısına gelmiş sayılırdık. Babam hem radyodaki şarkıya eşlik ediyor, hem de arada bana takılıyordu. O arada, bir sigara yakıp kendisine vermemi istedi. Sigara paketinden bir tane sigara çıkardım. Dudaklarıma koydum ve çakmağa uzandım. O anda gözleri yakan bir far ışığı ve kulakları sağır edecek derecede müthiş bir fren sesi duydum. Karşıdan gelen kamyondan kurtulmuştuk fakat kamyon bize gidecek yol bırakmamıştı. Arabamız yoldan çıkmış ve meyilli arazide yuvarlanmaya başlamıştık. Bir an, 17 Ağustos’ta depremden kurtulduk ama, bu defa kurtulamayacağız diye aklımdan geçti. Ondan sonrasını ise hiç hatırlamıyorum.

Gözlerimi açtığımda yoğun bakımdaydım. Tabi buna gözünü açmak denirse. Sadece bir an gözlerimi araladım, sonra tekrar dalmışım. Aradan 6 gün geçmiş, kaç tane ameliyat geçirmişim haberim yok. Ayağım, kolum kaburgalarım kırık içinde. Kaburgam karaciğerimi parçalamış. Dalağım parçalanmış. En önemlisi de, yüzümün parçalanmış olması. Alnım ve boynum yarılmış. Hafızam kısmen gitmiş. Bir çok şeyi hatırlayamıyorum. Üniversite sınavına gireceğimi ancak iki hafta sonra hatırladım. Ve doktorlardan izin alınmasını istedim, sınava girebilmem için. Sanki sınav filan kalmış gibi.. Babam ise, emniyet kemeri sayesinde ufak tefek sıyrıklarla atlatmıştı.

Aralıksız 55 gün hastahanede kaldım. Doktor ve hemşirelerle akraba gibi olduk. Hatta doktorların birkaçını tavladım ve aşık ettim kendime. Her türlü imkanları kullandılar ve beni hayata taşıdılar. Onlara buradan tekrar ayrı ayrı teşekkür ederim. Bütün ameliyat izlerimi tamamen sildiler, en ufak bir iz bırakmadılar. Hastahaneden çıktıktan sonra da, altı ay süresince 15 günde bir kontrol ve tedavilerim için gidip geldim. O kadar büyük kazadan sonra yaşamam bir mucize idi. Öldürmeyen Allah öldürmüyor. Babam bu kazadan sonra o kadar değişti ki; Kazaya kendisi sebep olmadığı halde, kendini suçluyordu. Aracı o kullandığı için, bu bile onun kendisini suçlamasına yetiyordu. Benim üniversite sınavına girememem onu çok üzmüştü. Hatta, halen bile o kaza nedeniyle gazeteci olamadığımı, buna sebep olarak kendisini gördüğünü bazı konuşmalarından anlayabiliyorum. Kazadan sonra, babam sigarayı bıraktı. Sigaranın da, o kazada kusurlu olduğunu düşünüyordu. Babam bıraktı ama, ben başladım sigaraya.

Off ya, yazı çok uzun oldu. İkiye mi bölseydim acaba. Kim okuyacak şimdi bu kadar uzun yazıyı. Bakacaklar upuzun bir yazı, çekip gidecekler. 

Not : Bu yazıya bağlantılı yazılar; 



21 YORUMLAR :

P* dedi ki...

Belki 1 Gün ''Prensimi'' bulucam,Ama Babam Hep '' KRAL '' Olarak Kalacak! =)
Allah korumuş.dediğin gibi öldürmeyen Allah öldürmüyo.

Arzu Breda dedi ki...

Poseidon,
Ben de, "Prensimi" buldum, kaybettim, tekrar buldum, tekrar kaybetmezsem..!
Fakat, babam her zaman aşkım olarak kalacak, sanırım..!

"Allah korumuş" sözü, lafın gelişi elbette.. Allah'ın koyduğu kural ve kanunlar haricinde hiç bir şey olmaz. O kanuna göre ölümü haketmişsen, seni hiç bir şey geri döndüremez. Fakat, sen kanuna karşı çıkarak, yani ecelin gelmeden kendini öldürmeye kalktığında, inan ki sen ölebilirsin. Çünkü, o kuralların bir yerinde böyle küçük değişikliklere de izin vardır.

Hoş geldin, sefalar getirdin.. :))

Sevgilerimle..

cimcime dedi ki...

Güzel blogunuza, maydanoz blog topluluğu arasında tanıtımı için bir sayfa ayırdım, selamlar.

Zeugma dedi ki...

Canım benim ciddi misin sen yaa??? :(
Sonu her zamanki gibi şaka olacak,şu olacak bu çıkacak diye hazırlık içindeyken bu kez gerçek galiba :(((( Çokk kötü oldum ..
İnan ne diyeceğimi bilemiyorum. Hem ruhsal hem fiziksel yönden çok kötü bir olay atlatmışsın sen.. Şu an yaşaman mucize hatta.Verilmiş sadakanız varmış..
Epey gerilerde kalmış ve şu an fazla izi kalmamış olsa bile aklına gelince biraz kötü yapar ama geçicidir. Ama sigarayı sen de bırakmaya çalış lütfen..
Bak şimdi çok sevdiğin bir prensin var.İnşallah en kısa zamanda birlikte ortak bir hayata adım atarsınız.İkinci kralın da o olur.
Mutlulukların en güzelini hak ediyorsun.
Seni sevgiyle öpüyor, bir daha böyle acı bir olayla hiç ama hiçbir zaman karşılaşmamanı diliyorum..
Sevgilerimle..

NoEngel dedi ki...

Canım Arkadaşım,
Hayat akışında yaşadığın bu hikayeyi garip bir heyecan ve üzüntüyle okudum. Malesef hayatımızda bu tür hüzünlü hikayeleri zaman zaman yaşıyoruz. Senin hikayende internet aşkı konusu her insanın hayatında yaşayabileceği bir aşk hikayesi.Gençliğin vermiş olduğu heyecanla bu tür şeyleri yapabiliyoruz.Ben bunları bir tecrübe olarak değerlendiriyor, daha sonra ki dönemlerde bu tür olayları yaşama konusunda daha bir temkinli ve doğru olanı yapmaya çalışıyoruz.Ne mutlu ki bu olay hayatında hoş bir seda olarak kalmış.

Gelelim ikinci sırada ki önemli kaza olayına. Bu kazayı ucuz atlatmanız en büyük teselli. Sonuçta yaralar bir şekilde iyileşiyor ama o kazada ki ihmallere karşı ömür boyu daha dikkatli olmak bize bir ders oluyor.Bir musibet bin nasihatten iyidir ya işte o anlamda dersler çıkarmak lazım. Sigaranın zararını duymuştum da böyle bir zararı ilk defa senin hikayende okudum. Ayrıca bu olayda en güzel tespit senin ve baban arasındaki oluşan olumlu yakınlaşmadır.Allah kimseye böyle kazalar göstermesin canım arkadaşım. Sevgiyle ve sağlıcakla kal..

Arzu Breda dedi ki...

Maydanoz,
Bloguma sayfanızda yer verdiğiniz ve bunu nazik yorumunuzla bildirdiğiniz için çok teşekkürler.. :)
Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Canım Zeugmacım,

Hayatta şunu öğrendim ki; Her zaman her şey başına gelebilir.
Gördüğün, duyduğun bir olayın senin başına gelmeyeceğini, her zaman başkalarına olabileceğini düşünmek kadar bir yanlış olmayacağını öğrendim.
Hayatın bir gül bahçesi olduğu kadar, dikenli yollarının da olduğunu, güzelliklerin yanında kötülük ve acıların bulunduğunu anladım.
Bu kötülük ve acıların olmadığı bir dünyada, iyilik ve güzelliklerin bir anlam taşımayacağını anladım.

Bu kadar öğrendim ve anladım diyorum ama, ders aldım mı..?
Tam olarak aldığımı söyleyemem..
Bu kaza hayatım önemli dönüm noktalarından birini oluşturuyor.
Bunu senin bir yorumuna verdiğim cevaptan sonra tekrar hatırladım.
O cevabı okumadan geçtin, sanırım.
Bir kaç satırı şöyle;
"Bak şu, "Çok teşekkür ediyorum öğretmenl(e)rin en tatlısı.." lafını çok sevdim.. Çok teşekkür ederim hayatım.. Eğer öğretmen olsaydım var ya.. Çok iyi bir öğretmen olurdum kesinlikle.. Bak buna yüzde yüz eminim yani.. Ama, hiç de öğretmenliği aklıma dahi getirmedim o dönemde.. Tek bir şey istiyordum, sadece bir tek şey; Gazeteci olmak.. Ama, ne yazık ki.. Neyse boş ver tekrar hatırlayıp üzülmeyeyim.."

Güzel dileklerin için "~" teşekkürler..
Öpüyorum canım Zeugmacım..
Sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Canım arkadaşım NoEngel,

Aşk hakkında bir ders vermek gibi olmasın ama, her aşk hikayesinde bir hüzün mutlaka vardır. Hüzünlü olmayan aşk, aşk değildir.
Bu aşk internet aşkı olsa dahi.. :))
Gerçi sen internet aşkına inanmayanlar gurubundansın, benim aksime..
Ben ise aşkın yeri ve zamanının olamayacağını savunurum.
İnsanlar, birbirini görmeden de aşık olabilirler. ben bunu savunanlardanım. Zira, bunu yaşamış biriyim.

Kazaya gelince; İnsan hayatında her an karşılaşabileceği durumlardan biri diye bakıyorum ben olaya.
Yaşanması gerekiyordu ve yaşandı.
Gerekli dersler alındı mı..? elbette alınan bazı dersler var.
Alınmayanlar da var tabii ki.. :))
Mesela, "emniyet kemeri" halen sıkar beni ve takmak istemem. Ama, babamın yanında asla böyle bir şey yapmam. Kesinlikle izin vermez. Emniyet kemerimi takmadan arabayı dahi çalıştırmaz.

Canım arkadaşım, güzel dilek ve temennilerin için, çok teşekkür ederim.
Öpüyorum canım.. :))
Sevgilerimle..

Kalemiti (En hakikisinden ama...) dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Kalemiti (En hakikisinden ama...) dedi ki...

Allah yaa ben naaptım!!Yazılarını Vista' da okuyamıyordum yaa, burda okuyunca hemen o heyecanla çala kalem yoruma sarılmışım, ve yazınla alakasız bir yorum yazmışım...O sebeple ilk yorumu silmeni rica ediyorum...Başından geçenleri okuyunca cidden üzüldüm...

Arzu Breda dedi ki...

Elifcim;

Kız sende de ne laflar var.. "Masal gibi" ha.. Çok sağolasın kız.. Bunun altında kalmam, senin blogundaki bir yorumda "şiir gibi" filan bişeyler yakıştırım sana da..

Sen en güzeli Vistayı kaldırıp XP kur evdeki PC'ne.. Kahrolsun Vista.. :Pp

Boşver be Elifcim.. İki yorumun da durabilir fark etmez.. Sonra, alakasız olur mu..? Çok da alakalı bir yorum aslında. Vista'ya kahrolsun diyoruz hep beraber.. :DD

Elifcim, üzülmene sevindim.. Ama, ben üzüntülerim ve sevinçlerim, kederlerim ve mutluluklarım, doğrularım ve yanlışlarım ile bu geçmişimi yaşadığım için çok mutluyum. Her şeyinden, her anından..

Canım iki tane yorum bıraktığın için çok memnun oldum.. :))
Çok teşekkürler hayatım.. Öpüyorum.. :)

Sevgilerimle..

NoEngel dedi ki...

Merhaba Canım Arzucum,
Bir bayram sabahı ve ziyaretine geldim.Ayrıca en sevdiğim sarı ambalajlı limonlu şeker ve sütlü şekerlerden bir tabak istiyorum.Bakarmısın torbama daha hiç toplmadım.Birde unutuyordum o güzel iyi kalbinden gelen nice bayramları sağlık,mutluluk ve huzur içinde geçirmeni dilerim sözünü duydum mu başka bir şey de istemem hani. Seni ve tüm sevdiklerinin bayramını kutlar, nice bayramlara dilerim canım arkadaşım.
Sevgiyle kal...

Arzu Breda dedi ki...

Merhaba canım arkadaşım, NoEngel,

Canım çok teşekkür ederim, güzel dileklerin için.. Malesef mesajına geç cevap verebildim. Hem Blogger erişim sorunu, hem de, benim bir süre ortalarda olmamam nedeniyle bakamadım. Bunun için çok üzgünüm.

Sana bundan sonraki nice bayramlarda, ailenle birlikte ve sevdiklerinle sağlık, mutluluk ve bol şanslar dilerim.

Sevgiyle ve sevdiklerinle kal daima.. :)

Sibelbek dedi ki...

Bir aşk hikayesinden birden bir dönüm noktası hikayesine döndü... bu yazılanları okurken, sanki başımıza hiçbir şey gelmezmiş gibi yaşadığımızı hatırladım yine... halbuki yapmamız gereken heran başımıza birşey gelecekmiş gibi, hayatın tadını çıkararak yaşamak!

bloğuma hoşgeldin, bloğunu hoşbuldum...
Geçmiş bayramın kutlu olsun, tanıştığımıza memnun oldum :)

Arzu Breda dedi ki...

Merhaba Tibet'in anneciği,

Hoş geldin, sefalar getirdin bloguma.. :))
Bayram tebriğin için de çok teşekkür ederim..
Senin de bayramını bilmukabele tebrik ederim..
Tanıştığımıza ben de memnun oldum..
Bazı takip ettiğim bloglarda ismine ve yorumlarına bolca rastladım. O nedenle bana pek yabancı sayılmazsın..

Bundan sonraki günler ve zamanlarda da görüşmek dileğimle, sevgileimi gönderiyorum..
Tibet'i de benim adıma yanaklarından öpersen, ben çok mutlu olurum.. Öperken, "Bak sana çok güzel ve alımlı bir kız buldum" diyebilirsin.. :DD

Sevgiyle ve sevdiklerinle kal, daima..

Özgür dedi ki...

Allah korumuş ikinizi de ya. Büyük geçmiş olsun. Benim babam kamyoncudur. Hem de çok eski usta şöförlerden. Onların zamanında kamyonculuk maharet isteyen bir işti. Bir kazada aşırı hızla virajı alamayıp kamyonun altına giren dört tane serserinin onun ustalığı sayesinde kurtuluğunu biliyorum. O zamanlar baya küçüktüm. Şimdikilere bakıyorum da hepsi zıpır, vitesi oynayınca söför olduğunu zanneden, karşısındaki küçük araba olunca sıkıştıran, içinde can taşındığını idrak edemeyen, insan görünümlü hayvanlar olmuşlar. Gerçekten diken üzerinde yaşıyoruz. Büyük geçmiş olsun tekrar. Ruhsal olarak mutlaka izleri vardır ama fiziksel olarak kazadan bir iz kalmaması sevindirici en azından...

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili mr_lonely;

Hoş geldin, sefalar bıraktın bloguma.. :)

Güzel dilek ve temennilerin için, çok teşekkür ederim..
Malesef, ülkemiz insanları her konuda olduğu gibi, trafik konusunda da, her şeyi bildiklerini düşünüp, çoğu şeyi bilmezler.. Ayrıca, kendilerine bir şey olmayacağını düşünürler. Her türlü kötülüğün başkalarının başına geleceğini sanırlar. Hatta, kendi başlarına geldiğinde de, bu olaylardan ders almazlar.

Ziyaretin ve değerli yorumun için, tekrar teşekkür ediyorum.. :)

Sevgiyle kal, daima..

Zeugma dedi ki...

"Çok teşekkür ediyorum öğretmenl(e)rin en tatlısı.." lafını çok sevdim.. Çok teşekkür ederim hayatım.. Eğer öğretmen olsaydım var ya.. Çok iyi bir öğretmen olurdum kesinlikle.. Bak buna yüzde yüz eminim yani.. Ama, hiç de öğretmenliği aklıma dahi getirmedim o dönemde.. Tek bir şey istiyordum, sadece bir tek şey; Gazeteci olmak.. Ama, ne yazık ki.. Neyse boş ver tekrar hatırlayıp üzülmeyeyim.."
Canım Arzucuğum;
Bak bu sözler kaç zamandır aklımda benim.. ama cevaplamak bu güne kısmetmiş..
Senin yüzde yüz emin olduğun şeyden ben yüzde bin beşyüz eminim biliyor musun?

Senden öylesine iyi ve sevgi dolu bir öğretmen olurdu ki anlatamam. Dersine girdiğin hiçbir öğrencinin hayatı boyunca seni unutması mümkün değildi bir kere. Kelimenin tam manasıyla ''idol'' leri olurdun onların. Hayata bakış açışlarını değiştirir, yaşadıkları ergenlik vb. ruhsal sorunları hiç anlamadan atlatmalarına yardımcı olurdun.Sevginle, güçlü paylaşım duygunla ve iyi niyetinle başarırdın bunu. Hem de hiç bıkmadan..
Branşın her ne ise onların anlayabileceği en kısa ve etkin yoldan aktarırdın bildiklerini o gencecik beyinlere.
Sözün özü; öğrencilerin senin için deli olurlardı ve sınıflardan omuzlarda çıkardın Arzucuğum..
Ben seni tanıyorsam ve öğretmenlik nedir biliyorsam bu aynen böyleydi canım. Başka türlüsü mümkün olamazdı..
Kısmet değilmiş, o başka..
Ama ben şu anda bulunduğun konumda da sayende insan ilişkilerinin en güzel ve sevgi dolu haliyle yaşandığına , çok başarılı olduğuna eminim kesinlikle..

Öpüyorum, sevgilerimle..

Arzu Breda dedi ki...

Canımın içi Zeugmacığım;

Bak, şu yukarıda vurgulayarak kullandığın "İdol kelimesi çok önemli.. Hangi iş veya branşta olursa olsun, kişilerin, özellikle de çocukların, hayatlarına yön vermelerinde, bu tür kişileri örnek alma, onların yolundan yürüme davranışı, eğitimcilerin çok önem vermeleri ve dikkate almaları gereken bir konu..
Özellikle de, Milli Eğitim Kurumunun çok önem vermesi ve çocukları yetiştirip, onlara yön verecek öğrenmenlere, mezun olmadan önce vurgulayarak, kafalarına sokmaları gereken bir konu..
Çocukların, onların davranışlarını izlediklerini ve doğru-yanlış demeden onların yaptıklarını yapacaklarını dikkate almaları gerektiği, tüm öğretmenlere ezberlettirilmeli.. Bu nedenle, çocuklara karşı çok dikkatli davranmaları, hayatlarındaki diğer sorunları unutarak okula yansıtmamaları gerekmektedir.
Çocuğun birinci "idolü" olan anne-babasından sonra, öğretmeninin geldiğini unutmadan, onlara en iyi insan modelini göstermelidir.

Ancak, ne yazıktır ki, her kurum ve sistemde olduğu gibi, eğitim ve öğretim kurumlarımızda görev yapacak olan, öğretmen yetiştiren okullarımız da, yozlaştırıldı.. Atatürk'ün kurup, devam ettirdiği ve öngördüğü sistemler altüst edilerek, yerine tamamen maddi çıkarlara dayalı bir eğitim sistemi getirildi.
Eğitim ve öğretim kurumları, idealist ruhlu kişilerin dahi görevlerini yapamaz hale getirdi.
Halen, bazı okullarda iyi eğitim verilebiliyorsa, ideallerinden ödün vermeyen ve her türlü ekonomik baskılar sonucu dahi, öğrencilerini seven ve onlara bir şeyler vermeye çalışan cefakar öğretmenlerimiz sayesinde olmaktadır.

Bana gelince; Hakkımda kullandığın bu kadar, güzel ve övücü sözler karşısında utandım ve fakat senden bu sözleri duyduğum için de gururlandım..
Girdiğim her ortamdan ve tanıştığım insanlardan mutlaka bir şeyler öğrenmek ve kendimi geliştirmek için çaba gösteririm.
Blog dünyasında da, fikir, görüş ve düşüncelerinden yararlanıp, o fikir ve görüşlerini içselleştirdiğim birkaç kişiden biri de sensin, canım Zeugmacığım..
Bu şekilde izlediğim ve yararlandığım, görüş ve fikirleri de, her türlü ortamda insanlarla paylaşarak, bu bilgi ve fikirleri sadece kendimde saklamadan, etrafa yaymam gerektiğini düşünüyorum.
Bunu bir görev ve insanlık vazifesi olarak algılıyorum.
Bunu yaparken de, kendimi "gönüllü, onursal öğretmen" olarak görüyor ve vasıflandırıyorum..

Bu arada, öğretmenlikten bu kadar bahsedince de; Her ne kadar mesleği öğretmenlik olmasa da, benim biricik öğretmenim dediğim, canım babacığımı unutmamam gerekir..
Benim üzerimde çok emeği bulunan babacığıma tekrar teşekkür ederek, ellerinden öpüyorum..
Bu duyguları bana hatırlatıp, gözlerimin buğulanmasına ve bazı anıların gözümde canlanmasına sebep olduğun için, sana da çok teşekkür ediyorum, canım Zeugmacığım..

Yanaklarından öpüyorum, canımın içi.. :)
Kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum..

M Enes dedi ki...

Arzu hanım , geç bir geçmiş olsun olacak ama geçmiş olsun,demekki birileriyle yaşayacak günleriniz varmış, bizim sizin yazılarınızı okumamız gerekmiş,olacakmış,kısacası kadermiş.
Sizin yorumlara yazdığınız bir cevap dikkati mi çekti
"Allah korumuş" sözü, lafın gelişi elbette.. Allah'ın koyduğu kural ve kanunlar haricinde hiç bir şey olmaz.."
Niçin Allah adına konuşuyorsunuz ? Siz mi Allahın koyduğu kuralların işletme hakkını elinizde bulunduruyorsunuz ?
Yani bir insanın bıçağı eline alıp kendini öldürmeye kalktığında o insanın eceli gelmese dahi ölmüş mü olacak ? Yani Allah bunu yazmamış mı olacak ?O anda ölüyorsa yine Allah ecelinin o anda gelmesini takdir etmiştir.
Aklınıza değer verdiğiniz en büyük şahsiyeti getirin, kim olursa olsun bilemiyorum, onu anlamak için ne kadar çaba sarfettiniz ? Bir yaradılmışı anlamak için bu kadar çaba sarfediyorsunuz,fakat Rabbinizle alakalı bu kadar kaba ve işlenmemiş fikirler öne sürüyorsunuz.
Bu kadar ucuz ve kolay mı Yaradanı anlamak, anlatmak,kesin konuşmak ?
Sadece önünüzdeki boşluğa bakın ordada sadece bir saniyede olanları düşünün , oradaki binlerce canlının ve cansızın gideceği yönler, enerjileri, kendilerine çevrelerine dünyadaki herşeye göre pozisyonlarını,Rabbiniz bunların hepsinden haberdar ve hepsinin her an ne yapacağını her yönüyle biliyor ve ilgileniyor ve sizin yaşamanız için milyonlarca milyarlarca canlıyı mikroorganizmayı size köle yapıp çalıştırıyor ve o karşınızdaki boşluktaki gazların oranın korunmasını sağlıyor...vesaire..
Hal böyle iken neden nasıl bu kadar düzhesap bakılabiliyor Rabbin hesabına ?

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili M.Enes,

Çok teşekkür ederim, bu iyi dileklerin ve nazik sözlerin için.. Evet, uzun zaman önceydi ve çoktan izleri silindi..

"Allah korumuş" sözü ise senin söylediğin gibi bir ağız alışkanlığı. Ülkemizde çok kullanıyor bu söz kalıbı, sen de biliyorsun..

Ancak, soruna gelince; Allah adına bilerek kimse konuşmaz. Bunu peşinen söylemeliyim. Ülkemiz insanının alışkanlıktan dolayı söylediği bu sözü, peşin hükümle başka anlamlara çekmek yanlış olur bence. Halkın bunu gibi bilmeden kullandığı o kadar çok hatalı ve yanlış anlamlara gelebilecek sözleri varki, bundan vazgeçmeleri ise çok uzun dönemleri alır diye düşünüyorum.

Yorumunda söylediğin diğer sözlerin tümüne katıldığımı ifade etmek isterim.

Yorumunla fikir ve düşüncelerini paylaştığın için çok teşekkürler..

Sevgilerimle..

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu